Canlı Yayında Etkili Konuşma | Diksiyon Kursu | Diksiyon

canlı konuşma

canlı konuşma - win

Biliyorsunuz dil canlı bir şey, sürekli gelişip büyür. Adeta onlarca yıl içinde evrimleşebilen bir şey. Size sorum şu yakın gelecekte Ağabey kelimesi zamanla Abi'ye evrimleşecek mi? Doğrusu Ağabey fakat gerek yazı gerek konuşma dilinde Abi'yi kullanıyoruz.

View Poll
submitted by sakizlimuhtar to KGBTR [link] [comments]

16 yaşındaydım ve ağır abazaydım part 10

Önümde ki kıza adını sordum: -söylersem konuşmaya devam edecek misin? kızın saçları kısacıktı. Benim saçlarım daha uzundu onunkilerden. Sanırım bu yüzden onun yanına oturmaktan çekinmişlerdi. +kaç yaşındasın sen? bu soruyu her seferinde neden soruyordum bende bilmiyorum. -sen sınıfta kaldın değil mi? akşama kadar cevapsız sorular soracaktık bu gidişle. Direk pantolonu indirmeliydim aslında ama ya şişmanlar penisimin üzerine otururlarsa? +evet sınıfta kaldım. -nasıl bir duygu? +herkes sana verecekmiş gibi oluyor. kız pis pis baktı yüzüme. Ama bence alttan alta gülüyordu: -o niyeymiş? +tanıdığım bütün kızlar kendinden büyüklere vermek için yaşıyor. Aslında bir de motorum olsa fena olmazdı. -iğrençlikte sınıf atlarsın sen. +onda da sınıfta kalsam intihar ederim artık. kız güldü. Bu iyiye işaretti, gülen kız benim için potansiyel vericidir; gülmeyenlerse çoktan vermiştir. ona sınıfta kalıp kalmadığını sordum. Lise 1 de kaldığını söyledi. En arkada 3 kişiydik ve hepimiz sınıfta kalmıştık. Furkan bir an sıradan kafasını kaldırdı: -aga geldik mi dedi ve tekrar yattı. Piç kurusu rüyasında beni sikiyordu galiba. eve gittiğimde abim kapıyı açtı, ardından banyoya girdi. Annem yan komşuya gitmişti. Fırsattan istifade hemen bilgisayara geçip arama motoruna “am sikiş seks izle” yazdım. Herhangi bir site adından haberdar değildim. Pek fazla ilgilenmiyordum bunlarla. uzun aramalar sonucu güzel bir ferre buldum. Pantolonumu aşağı indirdim ve penisimle göz göze geldim. “i m ready” diyordu. Yabancı dili de vardı kendisinin. Bu yüzden ona christopher adını takmıştım. Bence christopher tipi vardı penisimde. Yavaş yavaş kavrayıp ileri geri gitmeye başladım. Derken dış kapı anahtarla açıldı. Annem gelmişti eve. Penisimi bırakmak istiyordum ama elim bırakmıyordu. Bir yandan zevkten geberiyordum diğer yandan bilgisyarı kapatıp pantolonu çekmem lazımdı. Ama beynimin kıvrımları yarrak şeklini almıştı ve duramıyordum. Annem odanın kapısının camından göründü. Ardından kapıyı hafifçe ittirdi. Ne yapacağımı şaşırdım ve elimle penisimi kapatarak kasaya eğildim. Annem içeri girmişti. Reset tuşuna basmıştım ve sikim pantolonun dışındaydı. Annem yukarıdan bakıyordu bana: -oğlum ne yapıyorsun öyle? o anda boşalmıştım. Vücudum titriyordu ve kasaya attırmıştım. Bir an sol elimle ciddi ciddi kasayı kavradım. Hiç bu kadar seksi bir kasa görmemiştim. +annehhhh bilgisayaoyhh arızalandı da sen git istersen. annem hiç ikiletmeden gitti. Abim olsa eminim bin tane şey sorar ve onu övecek zemin hazırlardı. Ayağa kalkıp pantolonu çıkardım ve eşofmanı giydim. Tuvaletten peçete alıp kasayı temizledim. Aslında kasayı duşa sokmalıydım. Hayatında ilk kez attırılıyordu kendisine. abim 10 dakika kadar sonra banyodan çıktı. Bornozuyla odaya girdi arka herif. Abimin tipinden hiç bahsetmedim bu arada. gerçi kendi tipimden de bahsetmedim. Gözlüklü,kel ve şişman değiliz işte bu kadarı yeterli. Şişmanlardan ciddi anlamda nefret ederim. Yani o kadar açlık varken bir insan nasıl şişman olmaktan utanmaz. Hastalığı olanları bir kenara bırakırsak şişmanlık utanılması gereken bir şeydir. Daha da berbat olanı ise şişmanların “biz kendimizle barışığız” demesi. Tanıdığım şişman olan 35 yaşında bir adam vardı, yine şişman olan bir arkadaşına “lan gibinde ki kılları nasıl kesiyorsun? Valla ben göremiyorum aynadan baka baka yapabiliyorum” demişti. işte şişmanlığın özeti budur. abim şak diye bornozunu çıkardı odanın içinde. Arkası dönüktü bu sırada ve arkaünü gördüm. Hiç utanma falan yoktu herifte bunun yanında korkmuyordu da. Ya gay ve içest biri olsaydım? Şimdi inlete inlete duvara vururdum o arkaü. Gerçi o arkaü barbaros şansala versen çöpe atar. Bu kadar biçimsiz bir arka, cidden şaşırtıcıydı. -abi odada soyunmasana insan var be burada. +hani nerede? mahallede ki ilkokullar gibmişti bunu yoksa böyle çocukça bir şey söylemezdi. -tam arkanda, berbat arkaünü gören bir insan var. +sen de insansan vah halimize. -abi bu yaz büşra nın verdiği çocuğu yüz yüze gördüm he. +kimmiş o ? -suat. +her görüştüğü çocuğa vermek zorunda mı lan odun? -sen kız olsan her görüştüğün çocuğa verir misin abi? +benim kriterlerim var lan. ruhu muallakyi bunun emindim. -abi cidden dürüst ol bana verir miydin? +senden iyisini mi bulacağım lan. Peki sen bana verir miydin? -sana vermezsem amımı testereyle deşeceklerini söyleseler bile vermezdim.. +gibtir lan ben de sana vermezdim zaten. -ben o arkaü olmasını bilirdim merak etme. iki erkek kardeş neden böyle bir konuşma yapardı ki? Ruhumuz huur falandı galiba. Okul o kadar sıkıcı ve berbat bir yerdi ki şişmanlarla ilgili fanteziler kuruyordum. Bazen badem bıyıklıları hayalimde komünistlerle öpüştürüyordum. Çok çok kötüydü okul. Aslında ön sıralardakiler gayet eğleniyorlardı. Söylenilen herşeye gülüyorlardı ön sıradakiler. Badem bıyıklılar daha çok kurtlar vadisi ve cami de safları sıklaştıranlar familyasındandı. Furkan ve ben neden okula geliyorduk en ufak bir fikrim yoktu. herhalde toplum bizi bir yere ait olmaya zorluyordu. Yapacak bir şeyim olmadığından ara ara önümüzde ki sıraya oturuyordum. Kısa saçlı kız buna pek tepki vermiyordu. Adı yeşim olan bu kızın hiç sınıftan biriyle görüştüğünü görmemiştim. Teneffüslerde ya sırasında öylece oturuyor ya da dışarıda banklardan birine çöreklenip bekliyordu. Onunla diyaloglarımız çok salakça oluyordu. Biyoloji dersindeydik ve öğretmen evrim teorisi ile ilgili gelen bir soruya “onların atası maymun olabilir ama bizim değil yeaaa” gibi saçmalıklarla karşılık veriyordu. Yeşime dönüp evrim teorisi için ne düşündüğünü sordum: -maymun ,kertenkele neyden gelirsek gelelim önemi yok. Varız işte. +öyle deme. Mesela maymunlara bak, Zevk için birlikte oluyor hayvanlar. Bu bence çok insanca. -senin aklında hep böyle düşünceler mi var? +nasıl düşünceler? -durmadan çiftleşmek gibi. +aslına bence o tekleşmek. Sonuçta iki kişi tek oluyor gibi. Birbirinin içinde… -tamam tamam detaya inme. +hiç biriyle tekleştin mi? -hayır. +kızla tekleştin mi? -hiç kimseyle tekleşmedim demek hem kızla hem erkekle tekleşmedim demek oluyor. bu konuda haklıydı. Ama kısa saçlılar da lezbiyenlik eğilimi görülüyordu, bunun için öyle sormuştum. Mesela bir erkek iki kızın birlikte olmasını izlerken zevk alır. Hatta ben genelde lezbiyen ferresi izlerim. Acaba kadınlarda da böyle oluyor mudur? iki tane kas yığını herifi izliyorlar mıdır? kız olsam kesinlikle lezbiyen olurdum furkan la konuşmalarımız asgari düzeydeydi. Günde toplam 10 dakika falan konuşuyorduk en fazla. Onlarda saçma konular üzerine oluyordu. Dil ve anlatım derslerinde genelde furkanın saçmalıklarını dinliyordum: -zapa, cemil burada olsa güzel olurdu kanka. +evet. -ama şimdi de sırada rahat oturuyoruz. Alınmasın ama cemil de koca arkalüydü. +evet. -önümüzde daha güzel kızlar vardı. Mahide nin kalçaları ne kadar güzeldi lan. +bilmez miyim. -abi o arkaü alacaksın dolaba yapıştıracaksın… +bu söylediklerini kimse benden iyi bilemez emin ol. -niye rüyanda kızı öyle mi gördün hehehe. Şaka yapıyorum zapa. +önemli değil. geometri hocasıysa insanı çileden çıkaracak cinstendi. Kadın beni tanıyordu ve durmadan tahtaya kaldırıyordu ve ben bir tak bilmiyordum geometriyle ilgili. Yine tahtaya bir soru yazdı ve arka sırada beni gördü: -oooo zapa efendi teşrif eder misiniz sorumuza. hem ooo zapa diyordu hem de koca arkalüydü. Şişmanlara baktım ardından geometri hocasına, duvara dayayıp poposuna kafa atılması gereken kişi sayısı hızla artıyordu, tahtaya gittim çekine çekine. -evet zapacığım sorumuz için ne düşünüyorsun? bir üçgen vardı ve açılarını falan hesaplayacaktım galiba. Ama formül gerekliydi. Okul daha yeni başlamıştı ve kadın direk ders işlemeye başlamıştı. rüyasında arkaüne pergel sokulduğunu görüyordur büyük ihtimalle. soruya bakınca aklıma hiçbir şey gelmedi. +hocam bu soruya başkasını kaldırın bence. -çok kolay zapa yapabilirsin çalıştır kafanı. hey teacher, leave them kids alone. +öğretmenim bu soruyu yapamayacağım. -bu soru yapılana kadar sırana geçemezsin. +yıllarca tahtanın önünde duramam. pencere açıktı arkasında hemen koşup atlasam kurtulurdum bu andan. Beni rezil ediyordu tüm sınıfa, arkaüne pergel soktuğum. +cidden yapamayacağım. -çok ciddiyim zapa! kaşlarını çatınca korkunç olduğunu sanıyordu . halbuki kaşlarını çatan göbekli bir kadındı alt tarafı. Saate baktım zilin çalmasına 25 dakik vardı. Allah ım yardım et vallahi bu kez kesin cumadayım. ardından inanılmaz bir şey oldu. Kapı açıldı ve müdür yardımcısı geldi. Öğretmeni dışarı çağırdı bir şey konuşmak için. O ders boyunca sınıfa gelmedi geometri öğretmeni. Allah a her şey için teşekkür ettim. Ama cumaya gitmedim. Küçükken Cuma da “şşşt , sessiz olun çocuklar” diyerek benle abime kızan adam bütün bunların sorumlusudur. okulun 2. Haftası bahçede yürürken denizle karşılaştım. Tam yanında geçerken “selam yok mu zapa” dedi. Midesi ne kadar genişti bu kızın böyle. +selam deniz. -aleyküm selam. Görmeyeli fethullahe olmuştu. +ne oldu deniz ? -bir şey olmadı öylesine işte. gel oturalım biraz şurada canım sıkılıyor zaten. bir ara telefonda “ı” harfi “i” olarak yazılabiliyordu ancak. Abime bir kız sıkılıyorum yerine gibiliyorum yazmak durumunda kalmıştı. O an abimin nabzı falan düşmüştü. Ardından gidip çekmişti tuvalette galiba. Aklıma bu gelmişti . denizle banka oturduk. Zaten pek meşgul biri değildim. -deniz seninle konuştuğumuzda genelde dayak yiyorum. +haha yok be. Denk geldi bir ara. Nasıl sınıfın güzel mi? -tak gibi be deniz. Kimse verecek gibi durmuyor. Sırana bakıyorum ve seninle geçirdiğimiz hatıraları düşünüyorum. Ama şişmanların yeri doldu mesela. Hem mahide gibi bir arkate yok artık önümde. Biliyor musun mahide yi gibmişliğim var. Bir ara okulun bile sevgi koyacak durumdaydım. Ama artık bomtakum. Son bir kez, son kez versen ya bana. fonda çalan şarkı: anlamazdın anlamazdın. real: fena değil işte tıfıllarla eğleniyoruz. Denizin göğüsleri de daha da büyümüştü eskiye nazaran. Çocuğu olsam ne yumulurdum o göğüslerine. Cennetten cehenneme düşmüş gibiydim. Ne güzel geçen sene 2 farklı popoyu pantolonsuz görmüştüm. Ama şimdi, en son gördüğüm pantolonsuz popo abiminkiydi. Böyle bir hayatı neden yaşıyordum ki? -bizim sınıfta berbat zapa ya. Ben sözele geçtim, zaten geçen seneden çok kişi kalmış , atılmış. Derya da başka okula gitti. anlattıkları zerre umurumda değildi. Bacak bacak üstüne atmıştı ve bende buna bakmakla meşguldüm. Ama deryanın gitmesi fena olmamıştı. Zaten nefret ediyordum kendisinden. Gerçi suat denen herif onu da gibmiştir bence. Hiç görüştüklerini görmemiştim ama suat netice de, adam abim ve benim görüştüğüm her kızı arkaürüyordu. Aslında suatı giberek bu yokluğu bitirebilirdim. Hem buse nin ve büşranın organları sinmiştir belki üstüne. +deniz erkek arkadaşın var mı? onur gurur ve diğer saçmalıklar beni ilgilendirmiyordu. Daha 17 sine bile girmemiş bir ergenden bu beklenmemeliydi ayrıca. Küçülebilirdim karşısında, önünde mastürbasyon yapabilirdim, yeter ki o vücudun içine dahil olayım. -yok be ne erkek arkadaşı. Sıktılar artık. bu arada durum baya tuhaftı. Karşımdaki kızı çıplak görmüştüm ve bu şekilde konuşuyorduk. Ülkenin en geniş insanları olabilirdik, mahallemizde hergün başka kadınla eve giren orta yaşlı ağabeyleri görmeseydim. +deniz okuldan sonra gelsene benimle. Sınıfta adam akıllı görüştüğüm biri yok zaten. Konuşuruz dolaşırız. -farketmez. Okul çıkışında bekle o zaman. +tamam dedim ve yanından ayrıldım. sınıfa girdiğimde baya heyecanlıydım. O sevinçle şişmanların poposunu tokatlayabilirdim. O sıralarda düşüncelerimin yüzde sekseni şişman poposu üzerineydi. Merak ediyordum onları. okuldan sonra furkana işimin olduğu söyledim. “benimde var ne olmuş” diye cevap verdi ve yanımda durmaya devam etti. +Furkan birini bekliyorum dostum. -iyi birlikte bekleyelim kanka ne olmuş. +gibtirip gitmeni rica ediyorum. Furkan bunu duyunca üzülerek yanımdan gitti. Hiç arkadaşı yoktu furkanın. Kendisine ayıp etmiştim ama dünya seksi adına daha mühim işlerim vardı. Zaten rüyalarında beni gibtiğini düşünüyordum, bu yolla ödeşiyorduk kendisiyle. Kim rüyasında “kanka geldim” derdi ki? üzülerek yanımdan giden furkan meğerse bana kin güdüyormuş. furkandan ayrıldıkdan sonra arkamdan kafama bi top geldi. topu voleybol oynayan kızlar atmış. +adın ne senin ? bi insan neden kafasına top atan insana adını sorarki. hoşlanmıştım ondan ilk defa böyle şeyler hissediyordum. karnımda birden ağrılar girmeye başladı -hande. adını hemen söylemişti gülerek. benden hoşalnmıştı galiba yoksa söylemezdi. söylemezdi değilmi ? bende öyle düşündüm bana bakışından cesaret alarak ona enterasan bi soru sordum. +hande kantinin arkasındaki yavru köpekleri gördünmü ? hemen merak etmişti onu oraya götürebileceğimi söyledim ve hemen götürdüm. hande birden dudaklarıma yapıştı. azmıştı adeta. fermuarımı açıp birden sikimi tuttu saksoya almaya başladı. bende hemen eteğini kaldırıp benim küçük osmanı handenin amına yerleştirdim. hande artık kız değildi bozulmuştu. nasıl geçirdiysem artık zevkten dört köşe olmuştu daha hızlı daha hızlı diye bağrıyodu erkeğim diyordu. derken arkadan bi ses geldi müdür bizi izliyomuş hep ikili yapmak istermiş geldi katılmak istedi ikimiz bi güzel handeye geçirdik... Deniz okul çıkışında yanıma geldi. En sonunda bu kızla evleneceğim diye düşünüyordum. Durmadan buluyordum bir yerden çıkartıyordum. Kız bizim mahallede ki ilkokullu arka gibiydi. O muallak de her yerden çıkıyordu. Bakkala giderken, binanın önünde otururken, top oynarken bir anda ilkokullu çıkar “oo zapa abi çok iyi oynuyorsun” der ve görevini bitiren asker edasıyla evine dönerdi. denizle birlikte yürümeye başladık. Aslında yanımda biriyle yürümekten de utanırım ama ne yaptığım aklıma gelmiyordu. -ee zapa nereye gideceğiz? +bilmem var mı gitmek istediğin bir yer? -sen söyle ne bileyim sen çağırdın. bak kevaşeye ya istemeseydin gelmezdin sonuç itibariyle. +iyi bari gel şuraya oturalım. oturmaktan nefret ediyordum o ara. Durmadan oturuyordum, okulda, okulun bahçesinde, binanın önünde, evde. Popom artık gibseler bile razıyım yeter ki oturma der gibiydi. denizle bankın birine oturduk. Belediye her tarafa yerli yersiz bank koyuyordu. Her mahallede neredeyse bir park oluyordu. deniz oturunca eteği hafif sıyrıldı ve iyice tüm bacağı görünür vaziyete geldi. Bende ona yakın duruyordum, bu sayede bacaklarımız birbirine değiyordu. Çok tahrik edici bir durumdu benim için. Ki en son dediğim gibi abimin arkaünü görmüştüm. Denizin bacakları kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibiydi. -deniz senin vücudun her sene gelişiyor galiba dedim. +hehe annemde öyle diyor. aklıma konuşmak için hiçbir şey gelmiyordu. -annen güzel midir? +evet niye sordun? -belli mi olur giberiz falan. real: hiç öyle sordum . +zapa bütün gün konuşmadan duracak mıyız? -şu anda konuşuyoruz ya. +zoraki oluyor. istersen kalkalım. haklıydı bir yere varamıyorduk. Düşünemiyordum o anlarda. denizi bıraktıktan eve geldim. Bütün aile salonda televizyon izliyorduk. Dandik bir yabancı film izliyordu babam, bizde mecburiyetten filme bakmak durumundaydık. Babam kötü filmleri bulma komitesindendi. Adam nerede berbat bir film var bulur izlerdi. filmin bir sahnesinde başrol 465431 kişiyi öldürdükten sonra sevgilisinin yanına gitti. Ardından bunlar şehvetli şekilde birbirlerine girdiler. Bütün oda sessizlğe gömülmüştü. Annem memelerini sıvazlarken babam pantolonu indirmiş duvara fışkırtıyordu. Abimde balkonda süpürgeyi içine alıyordu. böyle olsaydı bile daha iyi olurdu. Ama annem ve babam “bunların yaptığı ne lan böyle” der gibiydiler. Hayatlarında hiç birbirlerini çıplak görmemişlerdi herhalde. Abime baktım pis pis sırıtıp bana bakıyordu. “komik mi lan terbiyesiz herif” dedim şakasına. Babam “abinle ne biçim konuşmak öyle odana git “ dedi. Havalara bak adamda ki sanki şato da falan yaşıyoruz da odana git diye. Zaten abim de o odaya gelecekti nihayetinde. Odadan çıkarken anneme baktım. Kadın ruh gibi izliyordu. Bence ben isaydım annemde meryem. Mümkünatı yok bu kadın o işi yapmış olamazdı. Keşke maria magdelena m olsaydı. Çünkü arkae gerçekten çok ihtiyaç duyuyordum. odama gidip biyoloji kitabında ki anüslere falan bakmaya başladım. bu şekilde günler birbirini kovalıyordu. Denizle okul bahçesinde konuşuyorduk, furkanla sırada boş gözlerle etrafa bakıyorduk, yeşim bence kesin lezbiyendi. okuldan döndüğüm birgün abimin kişneyen huur çocuğu arkadaşı evdeydi. Uzun süredir görünmüyordu ortalıklarda. Odadan at sesleri gelince kesin o dur dedim ve haklı çıktım. Abimle yine msnde kızlarla konşup kişniyorlardı. -abimin arkadaşı sen niye bu kadar heyecanlı tepkiler veriyorsun dedim. +koçum kıza baksana neler yazıyor. Kesin verecek. Gerçi sen anlamazsın bu şeylerden. yanına gittim atın ve bahsettiği kızın yazdığına baktım. Yemin ederim “yarın ödevi verirsin bana” yazmıştı. Atla göz göze geldik. Bu bana “verecek değil mi lan” bakışı attı bende “senin ses tellerine abanayım” bakışı attım. ikimizde mutlu mesut hayatlarımıza devam ettik. abimi kişneynle baş başa bırakıp dışarı çıktım. Mahallenin işsiz abilerinin yanına gittim. “hoş geldin zapa görünmüyorsun “ dedi içlerinden biri. +bu ara ödevlerim varda. -bırak lan ödevi karı kız durumları nasıl. bütün mahalle popo ve vajina ikileminde gidip geliyorduk. Sadece annem ve babamın o organları duymuşluğu yoktu. +pek ilgilenmiyorum açıkçası. aslında ona bile yürüyecek haldeydim. -lan ilgilenmiyorum ne? muallak misin sen he muallak misin lan ? bunu söylerken eliyle ensemi de kavradı arka. +ondan değil kızlar pek yüz vermiyor. -kim yüz vermiyorlar zapa’ya, anasını gibelim. bir ara bu adamın kızkardeşiyle de ilgileniyordum ve o kız beni terslemişti. Adamın annesi adına üzüldüm. Hem içest hem mature kötü olmalıydı. +haklısın abi gibelim. iş hem içest hem gruba dönmüştü. -neyse zapa sen git bir şey konuşacağız. Zaten gidecektim yanlarından böyle demesine gerek yoktu. kendimi dışladığım ilkokullu gibi hissettim. ilk sınavların yaklaştığı hafta işler iyice kötüye gitmeye başladı. Bu döneme bok diyorum. kişneyen adamdan bile daha kötü şeylerle karşılaşacaktım. kimya dersindeydik ve ders boştu. Zaten kadın gelse de uyuyordu. Furkana bu kadını çırılçıplak soyarsak şantaj yapabiliriz demiştim. +sonra ne olacak? -kimyadan kalmayacağız. +diğer öğretmenler bırakırlar bizi. -onları da sikeriz. +doğru lan. gözleri ışıl ışıl olunca ciddi zannettiğini anladım. Ona uyuyabileceğini söyledim zaten uyuyacaktı. kimya dersinde badem bıyıklılardan biri yeşime laf atıyordu. Yeşim sınıfta hiç sevilmiyordu. Herkes onunla arasına bir mesafe koymuş gibiydi. Bense tam tersi onunla konuşmaya çalışıyordum ama bu kez de o benimle konuşmamaya çalışıyordu. badem bıyıklılardan biri yeşimin yanına gitti ve kızın saçını çekti. -lan abdestin bozulmasın dedim. anlamadı ne dediğimi. Ama yeşil çocuğun bunu yapmasına sinirlenmişti. Şişmanlar ve bademler çocuğun yeşime yaptıklarına gülüyorlardı. Ardından yeşim çocuğun toplarına indirdi bir tane. Hassiktir diye bağırdım sevinçten. Ben öyle bağırınca furkan da uyandı. Her zaman birinin toplarına vurmak istemişimdir ama ölmesinden korktuğum için cesaret edememiştim. Ama ölmüyorlarmış. Gerçi çocuk acı içerisinde yerde kıvranıyordu. Ardından diğer bademler yeşimin üzerine geldi. 4 kişiydiler zaten. Biri yerdeydi diğer 3 ü ayakta. Uzun süredir dayak yemediğim için aranıyordum açıkçası. Bademlerden birine kafa attım. Bu benim tutturduğum 3 kafadan biri değildi. Omzuna vurdum. Ama çocuk çok yavaş olduğu için ardından bir tane karnına geçirdim. Bademlerden bir diğer bana kafa attı. Gerçekten çok sağlam vurmuştu. Ulan ben niye kafaları tutturamıyordum. Gerçi o çocukta çenemle ağzımın ortasına bir yere vurmuştu. Neyse ki yavaş vurduğu için pek bir şey hissetmedim. Derken furkana bademlerden cihat gücü geçmiş olacak ki bana kafa atana kafayla karşılık verdi. Ulan bu herifte kafayı tutturmuştu amk ben niye tutturamıyordum? Son kalan badem de sırasına kaçtı. Bademleri yok etmiştik. Şişmanlar “ooooo wuhuuuu” sesleriyle eşlik ederlerken öndekilerin bir kısmı test çözüyor diğer kısmı da korku dolu bakışlarla bizim olduğumuz yere bakıyorlardı. Yeşim bize bir saol bile dememişti. Ben bundan böyle yeşimin olmayan şarkılarını dinlemeyecektim. furkanla okul çıkışında mutlu ve okulun sahipleri gibi hissederek yürürken bademler karşımıza çıktı. Bu sefer arkadaşları da vardı. Bilirsiniz okullarda ülkücü gruplar filan olur. Aralarından onlardan da vardı. bu kısmı size anlatmak istemiyorum. Sadece diyebileceğim siktiğimin okulunu temizlemiyorlardı her zamanki gibi. Toz toprak kaynıyordu her taraf. üstüm başım kir içinde eve gittim. evde kimse yoktu. anahatarı komşuya bırakmışlardı. Tam tuvaletteyken telefon çaldı. 3. Çalışında yetiştim. Annem arıyordu: -oğlum abine araba çarptı dedi. Abim için ilk kez gözlerim o anda dolmuştu. Odaya gidip boşluğa bakmaya başladım. 10-15 dakika kadar öylece oturduktan sonra telefon çaldı. babam bir hastanenin adresini verdi ve gelmemi istedi. Şimdi dürüst olmalıyız gitmek zorunda değildim. Böyle zorla çağrılmak sinirimi bozmuştu. Yine de hemen evden çıkıp söylediği hastaneye gittim, bahsettiği hastane 20 dakikalık yürüme mesafesindeydi. hastaneye girdim ve önüme çıkan doktora abimi sordum: -şuraya gidin görevli söyler nerede olduğunu ? türk dizilerinin yan etkisini görmeye başlamıştım. +yaşayacak mı doktor. -oğlum ben ne bileyim git ona bakan doktora söyle. +nasıl ya kaç tane doktor var. -baya. boşu boşuna oyalıyordu göt. Bahsettiği kişinin yanına gittim. bana abimin nerede olduğunu söyledi ama bulamam dedim. Mecburen yanımda geldi. abimin kaldığı odaya girdim. Orospu çocuğu kanlı canlı yaşıyordu. Öyle suratında birkaç çizik falan vardı. içten içte sevindim bir şey olmadığına. -ne oldu abi nasıl başardın bunu? +düzgün konuş abinle. Bak çocuğu matematik olimpiyatlarına göndereceklermiş o heyecanla eve gelirken olmuş. başarılı heriflere üzülmeyeceksin. Ayrıca bu çocuk düpedüz maldı. Eve 50 adımlık mesafede nasıl bir insan arabayla çarpışır. abimde mal gibi sırıtıyordu. Herhalde izlediği ferreler aklına geliyordu. Seksi bie hemşire ona verecek sanıyordu. içeri hemşirenin biri girdi. Birkaç ton vardı. Abime baktım, morali bozuldu. Kesin sikeceğini düşünüyordu seksi bir hemşireyi. (şimdilik son geceye doğru geleceğim, kafeci tanıdık olmasa oral çektirmek zorunda kalırdım, param yok lan bu kadar) abimin hiçbir şeyi yoktu ama önlem mahiyetinde kalmasını istdiler bir gün daha. Annem de vefakar kadın triplerine girip abimin yanında kaldı. Babm da durur mu amk bu da gaza geldi bu da abimin yanında kaldı. Bana da bir gibtir git demedikleri kaldı zaten. Tek başıma eve gelip direk soyundum. Çıplak olmak gibisi yoktur. Evde dönmeye başladım çıplak şekilde. Gözlerimi kapatıp çıplak dönerken bir popoya çarpacağımı hayal ediyordum. En sonunda sallanan penisim koltuğun ucuna çarptı, bende bağıra bağıra yere kapaklandım. akşama doğru kapı çaldı. Ben o sırada babamın oturduğu sandalyeye iğrençlikler yapmakla ilgileniyordum. Vücudumu kapının arkasında saklayarak kapıyı açtım. Kişneyen bin kurusu kapıda bekliyordu salyalarını akıtarak. -abin evde mi zapa. +hayır değil. -nerede? +hastanede araba çarpmış. bu gerizekalı tuhaf tuhaf sesler çıkardı. Üzülme efektiydi galiba. Hangi hastanede olduğunu bile sormadan koşarak uzaklaştı. Bu çocuk aklıma hep askerde at la yiyişen bir adamı getiriyordu. Mahallede işsizlerden biri anlatmıştı bunu. Bir de öyle bir iştahla anlatıyordu ki mahideyi gibtiğini falan zannetmeye başlamıştım. kişneyenden sonra yine kapı çaldı. Kapıyı açtım ve ilkokullu karşımdaydı. -zapa abi bana ders çalıştırsana dedi. küçük mahallelerde oturanlar bilir vardır böyle şeyler. Çatkapı gelir komşu çocuğu ve ders çalıştırılmak ister. Annesi annemle arkadaştı. Bende bu binle arkadaş olmak zorunda değildim. Cevap bile vermeden kapattım kapıyı. Bu 10 kere falan zile basınca sinirle kapıyı açtım gizlenmeden. Çocuk beni çıplak görünce nasıl bir ruh haline büründüyse defteri atıp merdivenden indi. Defteri alıp geri fırlattım yanıma. “bugün olmaz abim ölüyor “ dedim. Defoldu gitti yanımdan. Ertesi gün evde kimse olmadığı için okula gitmedim. Güzel bir gündü benim için, okula gitmediğim her gün güzeldir.
submitted by Kira_Voight to kopyamakarna [link] [comments]

SCP-049

Madde: SCP-049
Nesne Sınıfı: Öklid
Özel Saklama Prosedürleri: SCP-049, Site-19 Araştırma Sektör-02 de standart güvenlikli insansı muhafaza hücresinde tutulmaktadır. SCP-049 bir yere nakledilmeden önce mutlaka uyuşturulmalıdır. Nakil sırasında SCP-049 3.Seviye İnsansı Kısıtlama Kelepçeleri (tasma ve uzatma çubukları dahil) ile sabitlenmeli ve en az iki silahlı koruma tarafından izlenmelidir.
SCP-049 genellikle vakıf çalışanları ile iş birliği yapsa da ani davranış değişiklikleri ve taşkınlık durumlarında güç kullanılması gerekmektedir. Bu taşkınlık anlarında hiç bir personel kesinlikle 049 ile doğrudan temas etmemelidir. Lavantanın (L. multifida) SCP agresifleştiği zamanlarda sakinleştirici etkisi olduğu görülmüştür. SCP-049 sakinleştikten sonra genellikle uyumlu haline geri döner ve direnmeden muhafaza hücresine dönecektir.
SCP-049'un muhafazasını kolaylaştırmak için iki haftada bir, yakın zamanda ölen bir hayvanın (genellikle bir sığır veya diğer büyük memeli) cesedi sağlanacaktır. SCP-049-2 örnekleri haline gelen cesetler, SCP-049'un muhafaza hücresinden çıkartılmalı ve yakılmalıdır. SCP-049'un artık insan denekler ile etkileşime girmesine izin verilmemektedir ve insan denekler için talepleri reddedilecektir.
Geçici Sınırlama Prosedürü Güncellemesi: (Bkz. Ek 049.3) Muhafaza Komitesi Emri 049.S19.17.1 ile artık SCP-049'un herhangi bir Vakıf personeli ile doğrudan etkileşime girmesine izin verilmemektedir. Aynı zamanda ameliyatlarında kullanmak için herhangi bir ceset de sağlanmayacaktır. Bu karar, SCP-049'un muhafazası ile ilgili bir uzlaşıya varılana kadar süresiz olarak devam edecektir.
Açıklama: SCP-049 1.9 metre civarında, ortaçağ veba doktoru görünümünü taşıyan insansı bir varlıktır. SCP-049 bu mesleğin göstergesi olan cübbe ve seramik bir maske giyiyor gibi gözükse de bu giysiler SCP-049'un vücudunun bir parçasıdır ve altındaki form neredeyse ayırt edilemez haldedir. Buna rağmen röntgenler SCP-049'un bu katmanın altında insansı bir iskelete sahip olduğunu göstermektedir.
SCP-049 çeşitli dillerde konuşma yeteneğine sahip olsa da İngilizce ve ortaçağ Fransızcasını tercih etmektedir.1. SCP-049 genellikle vakıf personeline karşı samimi ve iş birliği içerisinde olsa da "Veba" olarak adlandırdığı şeyin varlığını hissettiğinde huzursuz veya direkt agresif hale gelmektedir. Bu Veba'nın tam olarak ne olduğu Vakıf araştırmacıları tarafından bilinmese de SCP-049 için büyük bir endişe kaynağı olduğu görülmektedir.
SCP-049, Veba'dan etkilendiğini gördüğü bireylere karşı saldırgan hale gelir. Böyle bir durumla karşılaşılırsa hemen kontrol altına alınmalıdır. Eğer bırakılırsa bu bireyleri öldürmeye çalışır. SCP-049 doğrudan temas ile bir organizmanın bütün yaşam fonksiyonlarını durdurma yeteneğine sahiptir. Bunun nasıl olduğu şu anda bilinmemektedir ve SCP-049'un kurbanlarının otopsileri sonuçsuz kalmıştır. SCP-049, bu cinayetlerden sonra hayal kırıklığı ya da pişmanlık duyduğunu ifade ederek, "Veba"yı bitirmek için çok az şey yaptıklarını belirtmesi ile taşıdığı siyah bir doktor çantasında bulunan aletleri kullanarak ceset üzerinde ilkel bir ameliyat yapmaya çalışacaktır.2. Bu ameliyatlar her zaman "başarılı" olmamakla birlikte, genellikle SCP-049-2 örneklerinin oluşturulmasına neden olur. SCP-049-2 örnekleri, SCP-049 tarafından yönetilen yeniden canlandırılmış cesetlerdir. Bu örnekler, sadece temel motor beceriler ve tepki mekanizmalarına sahiptir, önceki anılarına veya zihinsel işlevlerine sahip değil gibi görünmektedirler. Bu varlıklar genellikle çok az hareket eder ve aktif değildir. Eğer provoke edilirse veya SCP-049 tarafından yönlendirilirse son derece agresif olabilirler. SCP-049-2 örnekleri aktif biyolojik fonksiyonlara sahiptir, ancak bunlar şu anda anlaşılmış olan insan fizyolojisinden çok farklıdır. Bu farklılıklara rağmen, SCP-049 kurbanların "iyileştiğini" belirtir.
Ek 049.1: Keşif
SCP-049, Güney Fransa'daki Montauban kasabasında bir dizi kaybolma olayının araştırılması sırasında keşfedildi. Yerel bir konuta baskın sırasında araştırmacılar, SCP-049'un yanı sıra birkaç SCP-049-2 örneği buldular. Kolluk kuvvetleri saldırgan 049-2 örnekleri ile çatışırken, SCP-049'un bu olayı izlediği ve günlüğüne notlar aldığı belirtildi. 049-2 örneklerinin tümü imha edildikten sonra, SCP-049 kendi rızası ile Vakıf gözetimine girdi.

Keşfedilme anında SCP-049
Aşağıdaki görüşme Doktor Raymond Hamm tarafından ilk araştırmalar sırasında yapılmıştır:
Görüşmeyi Yapan: Dr. Raymond Hamm, Site-85
Görüşülen: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
SCP-049: (Fransızca) Pekala, nasıl başlamak istersiniz? Kendimizi tanıtalım mı?
Dr. Hamm: (Diğer tarafa dönerek) Fransızca mı bu? Bir tercüman bulabilir miyiz-
SCP-049: (İngilizce olarak) Kralın İngilizcesi… Tercümana gerek yok efendim, yeterince iyi konuşabilirim.
Dr. Hamm: Güzel. Adım Dr. Raymond Hamm ve-
SCP-049: Ah! Bir doktor! Şüphesiz ki benzer görüşlere sahibiz. Uzmanlık alanınız nedir beyefendi?
Dr. Hamm: Kriptobiyoloji, neden-
SCP-049: (Güler) Bir tıp insanı, tıpkı benim gibi. Harikulade! Ben de sıradan sokak serserileri tarafından kaçırıldığımdan endişe etmeye başlamıştım. (Etrafa bakarak) Bu yer, öyleyse. Burası sizin laboratuvarınız mı? Gayet temiz ve vebadan neredeyse hiç iz yok.
Dr. Hamm: Veba mı? Ne demek istiyorsun?
SCP-049: Afet! Kara ölüm. Bilirsiniz… ah…(parmakları ile şakaklarına vurarak) …ne diyorlardı buna… şey… ah, her neyse önemi yok. Veba. Bu duvarların dışında fazlasıyla mevcut. Bir çoğu buna yenik düştü ve çok daha fazlası düşmeye devam edecek. Ta ki mükemmel bir tedavi geliştirilene kadar. (Arkasına yaslanarak) Neyse ki, onu bulmaya çok yakınım. Görüyorsunuz ki hayattaki görevim dünyayı bu vebadan kurtarmak. Bütün tedavileri bitirecek gerçek bir tedavi!
Dr. Hamm: "Kara ölüm" derken bubonic vebadan mı bahsediyorsun?
SCP-049: (Duraksar) O nedir bilmiyorum.
Dr. Hamm: Anlıyorum. Ajanlarımızın o evde bulduğu varlıklar, sen onlarla karşılaştığında ölülerdi değil mi? Onları yeniden mi canlandırdın?
SCP-049: Hmm, öyle de denilebilir. Olaylara çok basit bakıyorsunuz doktor. Ufkunuzu genişletin. Yaşam ve ölüm, hastalık ve sağlık.. Bunlar amatör doktorlar için amatör terimlerdir. Bu dünyada insanları ilgilendiren tek bir illet vardır ve o da Veba. Başka hiçbir şey değil. Beni yanlış anlamayın, onlar çok hastaydı, hem de hepsi.
Dr. Hamm: Sen de o insanları iyileştirdiğini mi düşünüyorsun?
SCP-049: Elbette. Benim tedavim en etkilisidir.
Dr. Hamm: Fakat o şeyler artık insan değildi.
SCP-049: (Duraksayarak Dr. Hamm a bakar) Evet, bu mükemmelbir tedavi değil. Fakat zamanla olacak. Ve daha fazla deneyimle. Yöntemlerimi geliştirmek için bütün hayatımı harcadım doktor Hamm, gerekirse bir ömür daha harcayacağım. Şimdi, fazla vakit kaybettik. Yapacak işlerimiz var! Kendi araştırmama bölünmeden devam edebileceğim bir laboratuvara ihtiyacım olacak. Ve asistanlar elbette, tabii bunu kendim de sağlayabilirim. Zamanla… (Güler)
Dr. Hamm: Kurumumuzun buna izin vereceğini sanmıyorum-
SCP-049: Saçmalık. Burada hepimiz bilim insanlarıyız. Önlüğünüzü alın ve odamı gösterin doktor. (bastonu ile işaret ederek) İşimiz şimdi başlıyor.
[KAYIT SONU]
Görüşmecinin Notu: SCP-049 son derece insani bir şekilde iletişim kuruyor olsa da varlığın yanında bulunuyorken garip bir huzursuzluk hissedilmektedir. Bu varlıkta gerçekten tuhaf bir durum var.
Ek olarak, SCP-049'un etrafa sallayıp durduğu bastonuna el koyduk. Bu, kısmen anomalilerin mülkiyetleri için sınırlama prosedüründen dolayı, kısmen de 049'un onu sallarken çok tehditkâr durması sebebiyle yapıldı. Varlık başta bundan hiç memnun kalmasa da ona test için denekler sağlama konusunda tavizler verdikten sonra (ki bu daha fazla bizim araştırmalarımız yararına) durumu kabullendi.
Ek 049.2: Gözlem Kaydı
SCP-049, Site-19'da muhafaza altındayken, kendisine sağlanan çeşitli memeli cesetleri üzerinde çalışmak ve ameliyat etmek için önemli miktarda zaman harcadı. Rutin olarak, SCP-049 cesedi ameliyat etmek için birkaç gün harcayacak daha sonra (cesedin SCP-049-2'nin bir örneği olup olmaması fark etmeksizin) bulgularını doktor çantasında sakladığı kalın, deri bir günlükte belgelemek için birkaç gün daha harcayacaktır. SCP-049 genellikle bulgularını Vakıf personeli ile paylaşmaya heveslidir.
Aşağıdakiler, SCP-049 bir memeli cesedi üzerinde çalışırken gözlemlenen olayların bir günlüğüdür.
Gözlem Kaydı 049.OL.1 Özet
Konu: SCP-049
Önsöz: Denek (D-85123) SCP-049'un muhafaza hücresine getirildi. Varlık, araştırmacılar ve personele içten minnettarlığını sunduğunu belirtti.
Gözlem Notları: SCP-049 araçlarını çantasından çıkarırken denek D-85123'e birkaç standart tıbbi soru sorarak başladı. Hazırlıklarını bitirdikten sonra SCP-049 onunla arasındaki arasındaki mesafeyi hızlıca kapattı ve boğazına dokunarak öldürdü. Sonrasında SCP-049 derneğin cesedinin yapısında bir dizi önemli değişiklik yaptı, genellikle bir el pompası ve bakır tüpler yardımı ile cesede bir takım sıvılar enjekte etti. Sonuç olarak ortaya çıkan 049-2 örneği hareketli hale geldi. 049 tarafından modifiye edilmiş kollarını savurarak hücrenin duvarlarını kavramaya ve göğsündeki delikten hırıltılar çıkarmaya başladı. Bu süre zarfında, SCP-049'un günlüğüne notlar aldığı, izleme ve araştırma personeline tedavisinin etkinliği hakkında açıklama yaptığı gözlemlenmiştir. Güvenlik personeli SCP-049'u hücresine götürmek için odaya girdi ve SCP-049-2 örneği tarafından saldırıya uğradı. Güvenlik ekibi 049-2 örneğini imha etti. SCP-049, sonuçlardan memnun olduğunu belirterek direnç göstermeden muhafazaya geri döndü.
Gözlem Kaydı 049.OL.2 Özet
Konu: SCP-049
Önsöz: Yakın zamanda ölen bir keçinin cesedi SCP-049'a verilmiştir. SCP-049 minnettarlığını belirtti.
Gözlem Notları: SCP-049, birkaç gün boyunca keçi cesedini ameliyat etti. Sonunda işlem bir SCP-049-2 örneğiyle sonuçlandı. SCP-049 bu sonuçtan memnuniyet duyduğunu ifade etmesi ile beraber, "hastalık hala başlangıç ​​aşamasındaydı. Veterinerlik pratiğim, fazla gelişmiş değil ancak hasta işleme iyi yanıt verdi." dedi.
Gözlem Kaydı 049.OL.3 ÖZET
Konu: SCP-049
Önsöz: SCP-049'a yakın zamanda ölen bir orangutanın cesedi sağlandı. SCP-049 orangutan ve insan fizyolojilerindeki benzerlikler nedeniyle memnuniyetini belirtti ve şükranlarını sundu.
Gözlem Notları: SCP-049 orangutan üzerinde birkaç gün çalışarak, birkaç kez yeniden canlandırdı. Fakat, SCP-049, deneyimlediği sonuçlardan hoşnut görünmedi ve ek çalışmalarından önce yaratığı üç kez yeniden canlandırdı. Beşinci kez yeniden canlandıramadıktan sonra cesedi yakmaları için Vakıf personeline teslim etti. "Bundan çok şey öğrendim, ancak önceki iyimserliğimin yanlış olduğundan korkuyorum. Daha önce tedavi çalışmalarımda böyle bir engele denk gelmemiştim. Bunun gibi başka denekler araştırmamın ilerlemesine çok yardımcı olacaktır." diye belirtti.
Gözlem Kaydı 049.OL.7 TAMAMI
Konu: SCP-049
Önsöz: SCP-049'a yakın zamanda ölen bir büyükbaş cesedi verilmiştir. Bu seçimden dolayı memnuniyetsizliğini bildirmesine rağmen yine de kabul etti.3.
Gözlem Notları: SCP-049, büyükbaş hayvan cesedi üzerinde çalışarak birkaç gün geçirdi. Sadece talep ettiği, kurutulmuş et, ince krakerler ve sert peyniri yemek için mola verdi.4. SCP-049 önce cesedin mumyalanmasıyla başlayarak, çantasından her biri farklı, koyu bir sıvı içeren bir dizi uzun şırınga çıkardı. SCP-049 bunları 'sıvıların özleri' olarak tanımladı ve şu şekilde açıkladı, "Veba vücutta sistemik dengesizliğe yol açar, bu durumda tedavi uygulanmadan önce vücuttaki özlerin dengelenmesi lazımdır yoksa bünye tedaviyi reddeder"5
Sonraki birkaç gün içinde, SCP-049, sığır cesedinin organlarını bir dizi büyük metal aletle ayarlamak için önemli miktarda zaman harcadı. Sekiz gün sonra SCP-049, paratoner benzeri bir alet üretti. Dr. Hamm bunu bir şok cihazı ile değiştirerek cesede çeşitli yerlerinden elektrik verdi. Bu eylem, başın tersine ve uzuvların da tuhaf yönlerde olmasına rağmen sığırı yeniden canlandırmayı başardı.
Bunu Takiben Yapılan Görüşme
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Hamm: Birkaç haftadır çalışmanı izliyoruz ve dürüstçe söylemek gerekirse ne yaptığını anladığımdan emin değilim. İşlemini ayrıntılı olarak anlatabilir misin?
SCP-049: Aman Tanrım hayır. Süreç çok karmaşık ve yoğundur. Asistanınıza da söylediğim gibi yöntemlerim hakkında bulabileceğiniz en iyi bilgiyi burada günlüklerimde bulabilirsiniz. Çünkü çalışmalarımın çok kapsamlı kayıtlarını tutuyorum.6
Dr. Hamm: Anlıyorum. Endişem o ki doktor, biz hala neyi tedavi etmek istediğini, nasıl ortaya çıktığını ya da bu denekleri yarı canlı, akılsız dronlara dönüştürmenin nasıl bir fayda sağladığını anlamış değiliz.
SCP-049: Vebayı anlamıyor musunuz? Bunca zaman sonra bile mi? Doktor, o bahsedilemez bir korkudur, daha önce birçok kez yüzünü göstermiş ve tekrar gösterecektir. Korkarım ki, tam olarak anlayamadığınız bir hastalığın merhametinde olmanız çok acı.
Dr. Hamm: Bu hala soruma bir cevap vermiyor. Yaptıkların nasıl bir tedavi sayılabilir?
SCP-049: (Aniden huzursuz hale gelerek) Bu bir tedavi! Dilerseniz çabalarıma gülebilirsiniz ancak, bu büyük bir merhametle yapılan bilimsel ilerlemeyi karalamayın. Sizin bu dar görüşünüzle gördüğünüz şey, Vebaya yakalanmış bir canlının umabileceğinden çok daha iyi bir yaşamdır. Bu canlı şimdi temiz, vebayı yayamayacak ve yaşayacağı dehşetten kurtuldu.
Dr. Hamm: Bu bir canlı değil doktor, hatta-
SCP-049: (Sarsılmış bir şekilde) Benimle alay etmeyin beyefendi! Siz ve meslektaşlarınız, diğer birçok insan gibi küçük aksiliklere bakmaktan, kurtuluşun gözlerinizin önünde gerçekleştiğini fark etmekten acizsiniz. Siz, çürüyen kütükleri değiştirmeden bütün binanın üzerinize çökmesini mi beklersiniz? Hayır. Onları bulur ve çıkarırsınız. Ve yerlerini çürümemiş olanlar ile değiştirirsiniz. En önemlisi de, artık farklı gözüküyor diye alay etmezsiniz. Çünkü o artık sağlam ve hastalıktan kurtulmuştur.
Dr. Hamm: Özür dilerim. Seni tedirgin etmek istemezdim. Sadece anlamaya çalışıyorum.
SCP-049: (Derin Nefes Alır) Evet pekala, lütfen ileride sözlerinize dikkat edin doktor. Ben bir profesyonelim ancak profesyonellerin bile başyapıtlarının eleştirilmesi karşısında gururları incinebilir. Bunu meslektaşlar arasında bir iyi niyet göstergesi olarak affedeceğim.
Dr. Hamm: Sana yardımcı olabileceğim başka bir şey var mı?
SCP-049: (Duraksar, Dr. Hamm'den uzağa bakarak) Hayır, hepsi bu kadar. Her zamanki programda başka bir denek, daha fazla insan anotomisine sahip olanları tercih ettiğimi biliyorsunuz.
[KAYIT SONU]
Katılan Araştırmacının Notu: SCP-049, diğer insanlara gerçekten yardım etmek istiyor gibi görünmesine rağmen, bizi tam olarak neyden kurtarmaya çalıştığına dair somut bir örnek sunamamıştır. Birkaç hafta boyunca izlediğim kadarı ile sonuçlar hiç değişmiyor gibi görünse de, SCP-049 mükemmel tedavisine yaklaştığını iddia etmeye devam ediyor. Onun, ortaya çıkan sonuçların gerçekliğinden bizim düşündüğümüzden daha fazla bilincinde olduğunu düşünüyorum.
Ek 049.3: 04/16/2017 Tarihli olay
SCP-049'un muhafaza altına alınmasından kısa bir süre sonra Dr. Hamm, varlığın anormal özellikleriyle ilgili olarak bir dizi görüşme gerçekleştirdi. Zamanla SCP-049, denekleri ve SCP-049-2 örnekleri ile ilgili memnuniyetsizliğini belirtmeye başladı. Bu, SCP-049'un hiçbir zaman saldırgan davranış sergilemediği birkaç ay boyunca devam etti.
16 Nisan 2017'de Dr. Hamm, rutin bir röportaj daha yapmak için test odasına girerken SCP-049 tedirginleşti ve Dr. Hamm'e kendini iyi hissedip hissetmediğini sordu. Dr. Hamm protokol gereği SCP-049'a röportajın gerekli olduğunu hatırlattı. Varlık agresifleşerek Dr. Hamm'a saldırıp onu öldürdü. Güvenlik protokolündeki bir gecikme nedeniyle ve Dr. Hamm oda içi acil durum sistemini etkinleştirmediği için cesedi üç saat sonrasına kadar fark edilmedi. Bu noktada SCP-049 onu bir SCP- 049-2 örneğine çevirmişti.
Hadisenin ardından SCP-049 ile Dr. Theron Sherman röportaj yaptı.
Görüşmeci: Dr. Theron Sherman, Site-42
Görüşülen: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Sherman: Kendini açıklamanı bekliyorum.
(Yanıt yok)
Dr. Sherman: SCP-049, eylemlerini açıklaman bekleniyor ve iş birliği yapmamanın muhafaza şartlarında daha fazla kısıtlamaya neden olacağını hatırlatırım.
SCP-049: (Duraksar) Yaptıklarım açıklama gerektirmiyor.
Dr. Sherman: Doktor Raymond Hamm'i öldürdün ve parçaladın ta ki-
SCP-049: (Sinirle konuşmayı bölerek) Ölmedi! Hayır! O… Ölü değil… Tedavi oldu.
Dr. Sherman: Tedavi mi? Neyin tedavisi?
SCP-049: Veba, beyefendi! Zannederdim ki en azından siz, benim hastalığı fark etmemin ne kadar büyük şans olduğunu anlarsınız yoksa-
Dr. Sherman: (Bölerek) Ne Vebası? Durmadan bu hastalıktan bahsediyorsun ama bir kere bile onu tanımlayabilmiş değilsin. Onda şimdiye kadar göremediğin ne gördün de bu onun hayatına mal oldu?
SCP-049: O… (Duraksar) Veba öngörülemez şekillerde başlar, ilerler ve.. ve hazırlıksız olanlara gizlice (Nefes alıp vermesi şiddetlenir) Buna ne derseniz deyin doktor. Ona yaptığım bir merhametti. O tedavi oldu.
Dr. Sherman: O şu an bir bitkiden farksız!
SCP-049: (Duraksar) Ben… Ben anlamanızı beklemiyorum. Siz ve sizin gibiler bilim insanı değil de- duygularının esiri olduğunu kanıtladı. Benim gördüğüm dehşetleri, vebaya yenik düşen ve değişen milyonlarca insanı tahayyül edemezsiniz.
Dr. Sherman: Senin tedavin Ray'in canına mal oldu.
SCP-049: Hayır, efendim, ben onu kurtardım! Siz bu dünyanın ölüm ve umutsuzluğa geri dönmesine göz yumardınız. Yarattığım mucizeyi görmezden geldiniz-
Dr. Sherman: (SCP-049 konuşurken devam ederek) Ne hastalığı? Ne Vebası? O sağlıklı bir insandı! Ve iyi bir doktor!
SCP-049: -ki ben bunu ücretsiz olarak ihtiyacı olan herkese sunuyorum. Siz bu tartışmaya değmezsiniz beyefendi! Dar görüşlü ve aptalsınız. Dr. Hamm hastaydı ve ben (nefes nefese kalır) ben onu iyileştirdim. Bunu yapabilecek tek kişi benim. Çalışmam devam etmek zorunda. Öğrenilmesi gereken çok fazla şey var-
Dr. Sherman: Bu kadarı yeter. İzinlerin iptal edildi, karantinaya hoş geldin 049. (Mikrofondan uzaklaşır) Burada işimiz bitti.
SCP-049: -ki başkaları da kurtarılabilsin! Sen bile, bunu hak etmiyor olsan da sen bile kurtarılabilirsin. Herkesi kurtarabilirim! Bu hastalığı kaldırabilirim! Sadece ben! Ben- ben… (güçlükle nefes alır) Onu kurtardım… Dr. Hamm… Onu tedavi ettim. O hastaydı… Biliyorum ki o hastaydı. Biliyorum… Ve ben… Hepiniz hastasınız. Ama ben sizi kurtarabilirim. Herkesi kurtarabilirim. Çünkü ben tedaviyim.
[KAYIT SONU]
EK 049.4: Olay Sonrası Rapor Görüşmesi
Aşağıdaki röportaj 16/04/17 049 Olay Raporundan bir alıntıdır. Görüşme Dr. Elijah Itkin tarafından ilk araştırmanın başlamasından üç hafta sonra gerçekleştirildi.
Tarih: 5/7/17
Görüşmeyi Yapan Kişi: Dr. Elijah Itkin
Görüşmeci: SCP-049
[KAYIT BAŞLANGICI]
Dr. Itkin: SCP-049, bu röportajı 16 Nisan'da bir personelin ölümüyle sonuçlanan eylemleriniz hakkındaki araştırmamızı kapatmak için yapıyoruz. Yapacağınız yorum var mı?
SCP-049: Sadece çalışmama devam etmeme izin vereceğiniz günü sabırsızlıkla bekliyorum! Son birkaç haftayı notlarımı derleyerek ve Vebanın nasıl, neredeyse benim bile tespit edemeyeceğim kadar sinsi bir şekilde birini enfekte edebildiğine dair yeni bir teori geliştirerek geçirdim.
Dr. Itkin: Eylemleriniz için herhangi bir pişmanlık yaşadınız mı? Dr. Hamm'in ölümü için?
SCP-049: (Elini sallar) Ah, evet. Bir meslektaşın ölümü her zaman üzücü olur ancak Vebanın karşısında hızlı ve tereddütsüzolmalıyız doktor.
Dr. Itkin: Dr. Sherman raporunda ilk röportajınız sırasında kederli göründüğünüzü belirtti.
SCP-049: Keder- (Duraksar) Evet, belki. Bunu düşünmedim… Bir başka doktorun enfekte olması acı verici fakat çalışma devam etmeli. Ne yazık ki üzücü olduğu kadar Dr. Hamm'in ölümü önemli bir fikir sağladı. Canlı insan denekler çalışmada ilerlemenin tek yolu. Tedavinin ölü et üzerinde etkisi çok az ve cömertçe sağladığınız cesetlerden öğrenebileceğim kadarını öğrendim. Artık hala hayatta olup hastalıktan etkilenenler ile ilgilenmeyi arzu ediyorum.
Dr. Itkin: Korkarım ki bu konuda hayal kırıklığına uğrayacaksın.
SCP-049: (Gülerek) Doktor… Yerinizde olsam bu kadar emin olmazdım.
[KAYIT SONU]
Dipnot
  1. Varlık 15. Yüzyıl Fransasından olduğunu iddia etse de çok fazla seyahat ettiğini itiraf ediyor.
  2. Bu çantanın iç hacmi anormal şekilde geniştir. SCP-049'un bunun içinden çantanın kendisinden büyük objeler çıkardığı görülmüştür.
  3. SCP-049 insan denekler ile çalışma isteğini birkaç kez belirtti ve bu sağlanmadığında memnuniyetsizliğini dile getirdi.
  4. Gıdaya gereksinim duymadığını fakat keyif aldığını ve gıdanın çalışmasına yardımcı olduğunu belirtiyor.
  5. SCP-049 bunu açıkladıktan sonra ekledi "Tabii bu bir hekim için en temel bilgidir, eğitiminiz sırasında bunu öğrenmiş olduğunuzu zannederdim."
  6. SCP-049'un günlükleri bilinen herhangi bir dilde yazılmış değildir, dil bilimci ve kod kırıcıların deşifre etme çabaları başarısız olmuştur.
submitted by Exile_Falcon77 to KGBTR [link] [comments]

Oyun incelemeleri 1 Katana zero

ne kadar hoş benim gibi anime fanlarının bayıldığı,süper güçlü ve hızlı kılıç üstadının tek hamleyle rakibini ikiye ayırması,eğer bana bunu bu oyunu oynamadan önce sorsaydınız böyle bir oyunun çıkarılamayacağını çünkü karakterin çok güçlü olduğundan sıkıcılaşıcağını düşünürdüm saitama gibi yani, ama ne hoştur ki bu oyun en sevdiğim oyunlara girdi hikaye dikkat çekici, oynanış çok zevkli, bosslar eğlenceli, karakterleri kendine önemsetebiliyo ve sanat dizaynıda çok ama çok güzel, bu oyun cennetten gelme gibi neyse ilk öncelikle hikayeden başlayalım
Hikaye: zero yani ana karakterimiz söyleneni öldüren çok güçlü bir suikastçı,cronos adlı ilacı kullanarak ta gücüne güç katıyor,zamanı yavaşlatabiliyor ve de mermileri istediği gibi sektirebiliyor,ama karakterimiz bir sebebten geçmişini hatırlamamakta ve bunla ilgi PTSD nöbetleri ve kabuslar geçirmekte, zero geçmişinde bir null askeriydi yani bu ilacı kullanan güçlü askerlerden oluşan bir gruba üyeydi,şimdi ise bir suikastçi olan zero zaman zaman bu ilacı isteyen ve kullanan insanlarla zaman zaman ise kendi gibi null askerleriyle savaşıyor. Hikaye çok güzel ve şu anda sırf anlamadığım için anlatamadığım maskeli abiler var galiba yaşam ve ölümü temsil ediyorlar ama tam olarak ne istediklerini ve görevlerini anlamadım hatta bi ara yıldızlardan ve dileklerden bahsettiler ve bende acaba h.p. lovecraft mitosuna mı ilerliyo diye düşündüm ama devamı gelmediği için tam olarak ne demeliyim bilmiyorum,ayrıca bulunduğumuz ortama göre konuşma seçenekleri çıkıyo ve istediğimizi seçebiliyoruz,hikayenin sonuna bir katkısı var yani çok az bi kısmının belirli hamleler yaparak ekstra bir boss açabiliyoruz onun dışında o anki konuşmalar dışında herhangi bir şey değişmiyor,ayrıca oyunun bir kısmına geldikten sonra karakterimiz gerçekle hayali karıştırmayı başlıyor ve geleceği görebiliyor galiba yani şu şekilde bir kısımda ölüp ölüp gene uyanıyoruz ölmeden önce konuşurkende galiba geleceği görüyoruz çünkü en sonki uyanışımızda bize söylenen herşey gerçekle aynı ama bu konuyuda tam olarak anlamadığımdan kesin bir şey söylemek istemiyorum, genel olarak hikaye hoş puan olarak 20 üzerinden 18 verebilirim
Sanat Dizaynı: grafikler veya daha adil olmak için sanat dizaynı şimdi bence oyunun görüntüleri gayet güzel özellikle zeronun her kılıcın çekince oluşan o gökkuşağı çok hoş ayrıca mermilerin animasyonları veya zamanı her yavaşlattığımızda mermileri geri iterkenki çıkan kıvılcımlar filan çok güzel gerçekten oynarken çok hoşuma gitti zero zaten çok güzel gözüküyo bosslar da aynı şekilde çok hoş ayrıca her birini kestiğimizde kameranın hafif sallanmasıda vuruş hissini gayet hoş yapmış yani söyleyebileceklerim bu kadar sanat dizaynına heralde 18 verebilirim
Oynanış: oynanışı da zorluğuda çok güzel, zero siz tuşa ne zaman basarsanız o zaman tepki veriyo ve eğer yanlış bir hamle yaparsanız sizi cezalandırıyo,karakterimizin 1 canının olmasıda oynanışta çok dikkatli olmaya zorlamış,sadece kılıcımızda değil etrafdan topladığıız nesnelerde oynanışa farklılık kata biliyoruz mesela etrafta 5 tane filan silahlı asker var aralarına girmek intihardan farksız olucaktır ama eğer yanınızda molotof varsa ortaya atıp hiç zorlanmadan rakipleri kolayca öldürebiliyoruz,ayrıca rakip mermilerinden kaçmanın tek yolu sektirmek değil bazı askerlerde pompalı tüfekler oluyo ve bir mermiyi sektirsen diğeri vuruyor bu yüzdende dash mekaniği var alt tuşuna basılı tutarken sağ veya sol tuşuna basıp kısa bir sürelüğüne vurulamaz olabiliyoruz,öldükten sonra ise oyun hızlıca bizi başlangıç noktasına koyuyor ve bu yüzdende uzun bekleyişlerle karşılaşmıyoruz,ayrıca alabileceğimiz 5 adette kılıç var,bu oyunun oynanışı şu ana kadar gördüklerimin en iyilerinden rahatlıkla 20 verebilirim
Karakterler: karakterler çok iyi yazılmış ilk öncelikle psikiyatristen başlayalım,bu abimiz bizim kabuslarımızı yorumlamakta cronos u bize vermekte vede öldüreceğimiz kişileri ve yapmamamız gereken şeyleri söyleyen kişi, diğeri ise kasiyer abla bir anime fanı olan kasiyer ablayla anime konuşuyoruz başka söyliyecek birşey yok,ve null askerleri ilk öncelikle fifteen bu abimiz bizim karaktere göre çok ama çok daha güçlü bir bölümde bu arkadaşla oynuyoruz ve o anda güçlü sandığımız zero o kadar güçsüz kalıyoki, hani savaşmak için hiç bu kadar heyecanlandığımı hatırlamıyorum,diğer null askeri ise zero yani ana karakterimimiz pek ruhu yok gibi yani seçimleri biz yaptığımızdan kişiliğinede biz yön veriyoruz yani fazla saldırganda olabilir sakin de tamamen bize kalmış, diğer bir asker ise headhunter oyunda kapıştığımız tek null şu anda bu yani gelicek dlc ile büyük ihtimalle başka askerlerlede savaşabilecez ama şu anlık bu abiye bosslarda deyinicem, ve bir de snow varki bu arkadaş null askeri olmamasına rağmen o kadar güçlüki eğer cronos alsa ne tür bir güç sergiler hiç bi fikrim yok ilk gördüğüm andan itibaren resmen karaktere hayran kaldım büyük ihtimalle bu karakterlede savaşacağız ve fifteen den bile daha güçlü olabileceğini düşünüyorum, ve maskeli abiler hikayede değindim ama burdada gene anlatmak istiyorum şimdi gümüşlü abinin adı trajedi ve ölümü temsil ediyor altın maskeli abinin ismi ise komedi ve yaşam ı temsil ediyo ve tanrısal güçlere sahipler çünkü zaman ve mekanı kırabilyor vede tek bir çığlıkla etrafındaki insanları öldürebiliyorlar ayrıca oyunun sonunda bir sahne varki ben hayatımda bir oyun karakterine hiç bu kadar sinirleneceğimi düşünmezdim,şimdi ise en önemli karakter küçük kız yeyyyyy harbiden oyundaki tek mutlu ve eğlenceli karakter olabilir onla olan sahneler o kadar eğlenceli ve tepkileri o kadar doğalki gerçekten canlı hissettiriyor hatta o kadar doğal ve tatlı ki gerçek bile olmayabilir,evet oyunun sonunda eve geldiğimizde böyle bir kızın olmadığını öğreniyoruz vede zeronun geçmişindeki sahnelerde bir tane gölge bu kız a tamamen uyuyor ve başka bir sahnede leviathan a dönüşüyor şimdi bu gerçekten büyük bir plot twist ve bence karaktere ve hikayeye derinlik katıyor acaba kız gerçekmi değilmi eğer değilse ev nasıl temizlendi eğer gerçekse evde nasıl bulunamadı işte devamı dlc de... hehehe komikmi yapımcı,neyse karakterleri genel olarak sevdim bence 20 yi hakediyor
Bosslar: holley be boss be oyunların en güzel kısımları bosslar: şimdi oyunda 2 tane hikayede 1 tane de opsiyonel boss var,ilk olarak mr.kissyface bu boss baya basit eğer yeteri kadar hızlıysanız veya zamanı doğru anda yavaşlatırsanız gayet kolay ,2. olarak headhunter gerçekten bizim kadar güçlü olan bir null askeriyle kapışmak hoştu refleksleri zorlayarak ve hızlı kararlar vermeniz gereken bir boss savaşıydı,son olarak psikiyatris var ama düşündüğüm kadar zor değildi yani başta uçarak kollar filan atıyo sonra klonlanıyo ve ışınlar atıyo ve geri sektiriyosun ardından ise bir sürü göze vuruyosun ardından garip birşeye dönüşüyo ve kaçtıktan sonra öldürüyosun yani o kadarda zor değil, bosslara genel olarak sayı azlığından dolayı 15 vericem.
genel olarak toparlarsak katana zero çok hoş bir oyun her yönde başarılı azıcık bossları arttırsak mükkemmel dahi olabilir
son puan 100 üzerinden 91
submitted by lordofdarksouls to KGBTR [link] [comments]

Canlı Chat Ask Sohbet Odaları

Canlı Sohbet Odaları
Sohbet odaları, arkadaşlık sitelerinin olmazsa olmaz özelliklerinden biridir. Sistem içerisinde kayıtlı olan üyelerin günün her saati sohbet odalarına giriş yapabilmesi siteyi gün içerisinde canlı tutmaktadır. Sohbet siteleri içerisinde en büyük avantajlar ve imkanlar sunan sitemiz chatask.com yeni içerikleri ile kendini ön plana çıkarmaktadır. Sohbet alanında en büyük ilerlemeleri kaydeden sitemiz canlı chat ve sohbet odaları sayesinde kişilerin anında mesajlaşabilmelerini ve muhabbet edebilmelerini sağlamaktadır.
Chat sitesi içerisinde yer alan sitemiz, farklı isimlerde canlı odalar kurmaktadır. Hem kişisel hem de toplu görüşmelerin kaydedildiği bu sohbet odalarında üyeler istedikleri konu hakkında rahatça konuşma fırsatı bulmaktadır. Kendisini sohbet sitesi üzerinden sosyalleştirmek isteyen kişiler arkadaş gruplarına katılarak, sitenin özelliklerinden kısa süre içerisinde yararlanmaktadır.
Aktif Sohbet ve Chat Odaları
Gün içerisinde kafa dağıtmak ve keyifli vakit geçirmek isteyen kişiler web üzerinde bulunan farklı arkadaşlık sitelerine giriş yapmaktadır. Hem sohbet hem de arkadaşlık alanında geniş özellikler sunan sitemiz chatask gelişmiş tüm içerikleri kullanıcıları için hazırlamıştır. Her zaman açık olarak hizmete sunulan bu içerikler, kişilerin sosyal çevrelerini de etkilemektedir. Olumlu alanda yapılan görüşmeler ve tanışmalar ile pek çok kişi arkadaş çevresini genişletme imkanını sağlamaktadır. Site özelliklerinden yararlanan kişiler aynı zamanda kalıcı dostluklar da edinmektedir.
Duygusal İlişki Arayan Kişiler İçin Sohbet Odaları
Duygusal boşlukta olan ve bu boşluğu doldurmak isteyen kişiler için kurulan sohbet odaları, canlı ve aktif olarak hizmet vermektedir. Özelliklerin bu denli geniş olması ile tercih edilen sohbet sitelerinden biri olarak chatask.com adresi ilk sırada kendisini göstermektedir. Hayatında yeni duygusal ilişkiler isteyen pek çok kişi, özel sohbet odaları ile hayatlarına yeni insanları dahil etmektedir. Aynı zamanda duygusal kalıcı ilişkiler de sitemiz aracılıyla oluşmaktadır.
https://www.bizimmekan.info.t
https://www.cetsohbet.name.t
https://www.adanasohbet.name.tr
https://www.ankarasohbet.name.tr
https://www.izmirsohbet.name.tr
https://www.istanbulsohbet.name.tr
https://www.sohbetchat.name.tr
https://www.sohbetsiteleri.name.tr
https://www.sohbetsitesi.name.tr
https://www.chatsitesi.name.tr
https://www.chatsiteleri.name.tr
https://www.sohbetodalari.name.tr
https://www.chatodalari.name.tr
https://www.chatodasi.name.tr
https://www.sohbetodasi.name.tr
https://www.mobilchat.name.tr
https://www.trchat.name.tr
https://www.sohbetkanali.name.tr
https://www.mynetchat.name.tr
https://www.mircalem.name.tr
https://www.gabilesohbet.name.tr
https://www.yetiskinsohbet.name.tr
https://www.hossohbet.name.tr
https://www.kolaysohbet.name.tr
https://www.sohbetyeri.name.tr
https://www.cinselcafe.name.tr
https://www.sohbetet.name.tr
https://www.idealsohbet.name.tr
https://www.tamsohbet.name.tr
https://www.zurnasohbet.name.tr
https://www.sanalsohbet.name.tr
https://www.sevgisohbet.name.tr
https://www.turksohbet.name.tr
https://www.esohbet.name.tr
https://www.ege.net/
https://www.forumirc.net
submitted by bizimmekan to u/bizimmekan [link] [comments]

Hikayeler #1

Saat sabahın körü .8:45'te dersim var .Yine küfürler ederek güne başladım .1. ders bittikten sonra dolaptan sıcak çikolatamı aldım .Sınıfça gittiğimiz gezide 20 TL'ye aldığım kupaya tozu boşalttım .Sütü dolaptan çıkardım .Ses seda yok tabii .Cezveyi alıp ocağa yerleştirdim .Sütü koydum cezveye ve altını en üst seviyede yaktım .Bir çay kaşığı aldım ve kupanın içine yerleştirdim .Mutfaga giriş kapısının arkasında asılı poşetten bir PopKek aldım .Yatağımda duran tableti aldım ve saati kontrol ettim .Saat 9:15 idi .Bu 10 dakika vaktim olduğunu gösteriyordu .Teams'i kapattım ve mutfağa geri döndüm .Bir süre sonra cezve fokurdamaya başladı .Yıllardır '7-8 yaşımdan beri' sıcak çikolata içmemiştim .Sıcak çikolata açlığını bastırmak için bu yaz Nescafe'ye daldım ama bir süre sonra sıktı .Geçenlerde yılların ardından ilk sıcak kahvemi yapıp içmiştim .Cezveyi çabuk çektiğim için epey soğuktu fakat içtim .Cezveye fazla süt koyduğum için bir kısmı çöpe gitti .Şans eseri doğru miktarda sütü tutturdum ve sütun üstünde bir tabaka oluştuktan 1-2 dakika sonra cezveyi çektim ve kupaya sütü boşalttım .Biraz çevirdim kaşığı kupanın içinde . Ardından PopKeki'mi alıp odama yöneldim .Ders neredeyse başlamıştı .Masamın altındaki yeir çektim , keki ve içeceği koydum ve dersi dinlemeye başladım .Ne kadar dinleyebilirsem tabii .O kadar sıkıcı ve azıcık zorlasam kendim yapacağım şeyleri bize canlı ders diye veriyorlar .Açıyo hoca e-kitap programını , ordan anlatıyor .Ulan gerizekalı , bende yapabilirim onu . Bana okulda öğrenebileceğim şeyler ver !Bu derdi atlattıktan sonra mutfağa su almak için gittim .Döndüm ve 1 derse daha katıldım .Sonraki derse 30 dk. olduğunu görünce uzandım oturma odasındaki koltuğa açtım Netflix'i başladım anime izlemeye .Normalde V For Vendetta izeleyecektim ama filmi daha önceden izlemiştim .Büyük ekranda izleyeyim dediğim için açmıştım .Food Wars'ı yakın zamanda bitirmiş ve büyük bir boşluğa düştüğümden 2 dakika düşünüp izleyeceğim şeyin bir anime olmayacağına karar verdim .Izlemeye değer animeleri izlediğimden V For Vendetta'ya geri döndüm .Telefonumu çıkarıp KGBTR'de gezindim ve ders zamanı geldi .Odama yöneldim , yemeğimi yemek için masama koyduğum tableti yatağıma aldım ve dersi açtım .Izlemeye başladım .Ders sıkıcı olmaya başladığında arkada Discord açmaya başladım .Bizim sunucuda biri var kıl oluyorum. Sunucuya ihanet etti , rolünü düşürdüm. Aylarca çevrimdışı kaldı 7 gün ban attım .Umrunda değil .Ders bitti ve ben hoca 10 dk. aramızı yediği için dersten çıkıp derse girdim . İşin gıcık tarafı 2 ders aynı ise toplam 20 dakika ara birleşik ders yüzünden yerle bir oluyor .Sonunda derslerim bitiyor ve ben kartıma para yüklemek için dışarı çıkıyorum .Yolda yakın arkadaşımı görüp selam verdim. Parayı yükledim ve eve döndüm .Bilgisayarı açtım , şifreyi girdim ve açılmasını bekledim .GTA SA aldım ve yüklemeye koydum .O sırada V For Vendetta'ya devam ettim .Oyun yüklendi bende açtım ve 30 dk oynadım .Biraz yorgundum saate baktım .15:30 idi .Banyoya yöneldim ve duş aldım .Tam çıkacakken kapı çaldı .Bornozumu giydim ve dışarı çıktım .Kapıyı açtım .Bir kargocu isimsiz birisinden bana kargo verildiğini söyledi .Ona biraz beklemesini söyledim .Hızlıca bir makas aldım ve adamın önünde kargoyu açtım .biraz büyük bir kutu çıktı içinden .Siyah bir poşete geçirilmişti .Paketi aldım ve korkmaya başladım .Bana bir anakart gönderilmişti .Fakat korkunun nedeni bu değildi .AM4 işlemciler için bir anakarttı. Hızlıca nefes almaya başladım .Soğuk terler akmaya başladı .Bunu bana gönderen kimdi ?Neden göndermişti ve en önemlisi işlemcimin bu elimdeki anakart ile uyumlu olduğunu nasıl biliyordu ?Korkumu adama belli etmemeye çalıştım ve gerekli işlemleri yapıp kargoyu temizledim .Malum virüs nedeniyle dışarıdan gelen her ürüne bunu yapmalıyım .Anakarti aldım ve bir yere koydum .Hiç dokunmadım .Camı kontrol ettim . Işığı kapattım ve perdeyi hızlıca çektim .Ardından odamın cami ile aynı yöne bakan balkondan dışarıyı gözetledim .Etraf hala aydınlıktı ve bu işimi kolaylaştırdı .Siyahlar içinde birisi fötr şapkasını öne eğdi ve ağzına puro olduğunu düşündüğüm bir şey koydu .O olabilir miydi ?Daha önce öyle birini görmemiştim .Aradan 2 gün geçti ve ben hala olayin şokunu atlatamadım. Artık dışarı çıkarken daha dikkatliyim .Fark edilmeyecek derecede normal şekillerde dışarı çıkıyorum .Genelde arkadaşlarımla buluşuyorum .Eğer o adam bize saldırırsa grupça ona karşı bir şansımız olabilir diye .Yeni bir depolama cihazı aldım . Cihazın içine ihtiyacım olan şeyleri koydum .Pornolar , oyunlar , videolar , resimler , dersler , filmler , diziler , animeler ,testler ve daha fazlası .Internet ile tüm ilişkimi kestim .Eğer beni internetten takip ettiyse bu bir çözüm olmalı .Son zamanlarda silahlanmaya başladım .Onu daha az görüyorum fakat ne olacağını bilemiyorum .Bir beyzbol sopası ve 2 kamera aldım .Kameralardan birini dışarıyı kaydedecek şekilde ayarladım .Diğer kamerayı ise bir kask ile birleştirip aksiyon kamerası olarak kullanıyorum .Büyük önlemler aldım .Eğer adam beni bilgisayara bir şekilde yüklediği bir virüs sayesinde takip ediyorsa diye webcam'ime bir bant yapıştırdım .Dosyalarının hespini teker teker gezdim ve şüpheli tüm dosyaları kaldırdım .Eve bir çevirmeli telefon aldım .Canlı dersler hala devam ettiği için sınıftakilerden geri kalmamalıydım .Çalıştım ve çalıştım .Oynadım ve izledim .Tam anlamıyla 3 aylık oyun , film , dizi , porno , anime , vidoe stoğum var .1 yıllık ders ve sınav stoğuna sahibim ayrıca . Gönderilen anakartı kullanmadım .Adam daha sık bekirmeye başladı .En sonunda arkadaşlarıma anlattım .Önce onlarla taşak geçtiğimi zannettiler .Kamera kayıtlarını gösterdim .Bu sefer inandılar .Polise durumu anlatmalı mıydık ?Bunu konuşmak için evimde toplandık .Bundan kimseye bahsetmeyeceğimize yemin ettik.Ancak olayı çözersek polis ile iletişime geçeceğiz.Bu şekilde bir süre geçirdik .En sonunda adamı takip etmeye karar verdik. Tehlikeliydi .Yanımıza sopalar aldık .Onu takip etmeye yarın başlayacaktık .Neyse işte gün doğdu Güneş Ay'i felan ışığını çaldığı için sikti ve dışarı çıktık .Adamın ortaya çıkma sürelerini kaydetmek gibi bir akıllılık yaptığından çıktıktan 1 dakika sonra adam belirdi .Bizi görünce sağına döndü ve oraya doğru ilerledi .Pazara gidiyordu .Bölgede Perşembe günü pazar kurulurdu ve herkes orada olurdu .Onu kaybetme riskini göze alamadık .Kalabalığın içine daldık .Pazardan çıktık .Bir baktık adam önümüzdeki çocuk parkına girmiş .Onu yakaladık .Kendimizi gizlemeye neredeyse hız çalışmamıştık .Fısıldayarak '3 dediğimde üstüne çullanıp arkadaşımız süsü vereceğiz ve yüzünü göreceğiz ' dedim .1..2..3 hepimiz adamın üstüne çullandık. KANKA NABER LAN EHEE gibi sesler çıkarıp adamın yüzünü açtım .O sırada sikik arkadaşlarımdan biri hafif gülmeye başladı .Ne gukuyon felan dedil bilmiyom dedi .Sarhoş gibiydi .Olayı unuttuk .Neyseki yanıma aldığım kamera yüzünü doğru düzgün çekmişti .1 dakika debelendikten sonra işimiz var diyip kaçtık . Çevredekiler pek siklemedi bizi. Karakola gidecektik .Önce eve gittik ve silahlarımızı bıraktık .Orada bunlarla yakalanırsak kötü sonuçlanır işler .Polise kayitlari ve anakartı verdim .2 gün sonra kapıma geldiler .Adami tutuklamışlar .Kendisi bir uyuşturucu baronuymuş .Bizim sikik arkadaş uyuşturucunun ceplerinden birine denk geldiginden kafa gitmiş biraz .Neyseki bağımlı durumda değil şimdi. O gün yaşadıkları için psikolojik destek almaya dün başladı .Adamın uyusturucu baronu oldugunu duyunca daha bir dikkatle dinledim. Benden bir istekleri varmış. Anlaşılan adam o mahallede büyük bir uyuşturucu satışı gerçekleştirecekmiş.Anakarti incelemeler ve içinden bir not bulmuşlar .Anlaşılan adam alış-verişe tanık olursam beni susturmak için rüşvet olarak vermiş .Benden istekleri .Adamın yerine geçip maddeleri satışı yapacağı kişiye satmammis .Bu sayede onları yakalayabilirler .Konuşma devam ettikçe alis-verisi yapacak iki tarafın büyük baronlar olduğunu öğrendim. 2'sini birden çökertmek için bana ihtiyaç varmıs .
 DEVAM EDECEK 
submitted by activex7etki to KGBTR [link] [comments]

Sis

Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman, beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan ağırlığının altında herşey silinmiş gibi, bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü; tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar! Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık; lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası! Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan, ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha! Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan, Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi! Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden sefahate susamış bağrında yaşatan. Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın. Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak, ey bin kocadan artakalan dul kız; güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli, sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor. Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun! Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi; içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden. Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken, lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi! Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır, İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın. Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri; Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek. Milyonla barındırdığın insan kılıklarından Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?
Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi! Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar. Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler; ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki, geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur; ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi. Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri; ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler. Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler; ey servilerin kara gölgelerinde birer yer edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu; “Geçmişlere Rahmet! ” diye yazılı kabir taşları. Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler! Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar; ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyan vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer. Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi sembole eden harap ve sessiz evler; ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş, ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş! Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar! Ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir! Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât! Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler; ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar! Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus; ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu. Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür! Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı! Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan, ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”! Ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerek vicdanlara uzatılan gizli kulaklar; ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar. Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret! Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm; ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre! Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet! Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç; ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç! Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca; ey kimsesiz; âvâre çocuklar... Hele sizler, hele sizler...
Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi
Eğer düz yazı gibi duruyorsa kusura bakmayın. Mısraları ayırdım ama telefondan atınca düz yazı oluyor.
submitted by Scallaz to AteistTurk [link] [comments]

Güvenilir Sınırsız Heyecan - 7/24 Canlı Destek

Güncel sayfamız üzerinden Sirena casino canlı bahis sitesine giriş yaptıktan sonra, Canlı Destek Hattı ile iletişime geçerek sağ altta yer alan konuşma penceresi üzerinden Canlı Destek Hattına erişim sağlayarak sorunlarınızı ya da taleplerinizi dile getirebilirsiniz. Sirena casino Canlı Destek Hattı en iyi hizmet kalitesini sunmak adına 7/24 çalışmaktadır. www.sirenacasino16.com
submitted by Objective_Glass139 to u/Objective_Glass139 [link] [comments]

Sis

Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman, beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan ağırlığının altında herşey silinmiş gibi, bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü; tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar! Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık; lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası! Ey zulümler sâhası... Evet, ey parlak alan, ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha! Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan, Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi! Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden sefahate susamış bağrında yaşatan. Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın. Ey köhne Bizans, ey koca büyüleyici bunak, ey bin kocadan artakalan dul kız; güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli, sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor. Dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun! Canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi; içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden. Sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken, lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi! Zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır, İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın. Hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri; Yalnız işte bu... Ve sanki hep bunlarla yükselinecek. Milyonla barındırdığın insan kılıklarından Parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?
Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi! Ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar; Kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar. Ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler; ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki, geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur; ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi. Ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri; ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler. Ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler; ey servilerin kara gölgelerinde birer yer edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu; “Geçmişlere Rahmet! ” diye yazılı kabir taşları. Ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler! Ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar; ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyan vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer. Ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi sembole eden harap ve sessiz evler; ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş, ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş! Ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar! Ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir! Ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât! Ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler; ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar! Ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: Nâmus; ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: Ayak öpme yolu. Ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür! Ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı! Ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan, ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”! Ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerek vicdanlara uzatılan gizli kulaklar; ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar. Ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret! Ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm; ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre! Ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet! Ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç; ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç! Ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca; ey kimsesiz; âvâre çocuklar... Hele sizler, hele sizler...
Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir; Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!
Biraz uzun bir şiir ama çok severim.
submitted by Scallaz to uHaveAnIdea [link] [comments]

Çomarlara laf ediyorsunuz da

ne alaka diyenler için öncelikle : https://www.reddit.com/Turkey/comments/g96dqb/a_woman_just_called_saying_she_was_sold_and/fotm48w/
Adamın teki geliyor videodan bir tane screenshotu koyup başlığa yalan hikayeler yazıyor. Hiç biriniz 2 sn düşünüp "ulan bu adam videoda olan olayı anlatıp screenshot koyuyor. video nerde acaba? bir izlesek mi?" demeden direk inanıyorsunuz.
"CHP camileri ahır yaptı" ya inandılar diye çomarlara laf edersiniz. Hadi o adamların ne interneti vardı ne bir boku da inandılar. Sizin her bilgiye erişiminiz var ama hala böyle bariz saçmalıklara kanıyorsunuz. 2 dk düşünün sazanlamadan önce.
Adama sormuşlar "video nerde?" diye. Adam diyo ki "Canlı izledim bilmiyorum." ama altta bildigin "ATV Abone ol" youtube logosu var ahahah. taşak geçer gibi amk.
Arkadaşı takdir ettim hepinizi çoban gibi gütmüş. Bir de üstüne full ingilizce yazmış başlığı, yabancı desteğini de arkasına almış. Onları da gütmüş.
Bu sub bildiğin tersten çomarlar topluluğu oldu. Lafa geldi mi hepiniz bilim ve akıl. Lafa gelse hepiniz bu ülkeyi karanlıktan çıkaracak eğitimli kesimsiniz amk. Ama sonunda dönüp dolaşıp geldiğiniz nokta bu. 2 gıdım zekası olan adamlar tarafından güdülüp duruyosunuz.
Ayrıca moderator arkadaşlar "video, makale vs. gibi şeylerin kaynağını koymadan yasak." kuralı koymuşlardı o nereye gitti onu da merak ettim.
edit : Burası baya alevlendi, bazı arkadaşlar "Adam öyle dedi doğru", "pedofiliyi savundu", "kadına yardımcı olmadı" vs. gibi yorumlar yapıyor. Yayını izlemedikleri belli ben sadece surdan tekrar link atıyorum. Şunu izleyin veya izlemek istemiyorsanız okuyun. Sizin için konuşmayı yazdım. Adamın şu yaptığı konuşma bu subın yarısından daha feminist amk.
Buyrun : https://youtu.be/jP2vU_GUCYo?t=2466
Biz halk olarak kendimizi sorgulamalıyız. Böyle bir olay meydana gelse. ... Biz bir kendimizi sorgulayalım. Bu hanımefendi 13 yaşında evlendirilmiş. 2 sene sonra boşanmış. Evlenmeden önce baba evine girmiş, kucağında çocuğu. Mahallede ne konuşuluyor? Bakkalda ne konuşuluyordur? Evlerde ne konuşuluyordur ben tahmin ediyorum. Acaba niye boşandı, kocası niye boşadı neyi vardı ki diyenler 2. Onu evden kovdular diye konuşurlar 3. Geldi babasının annesinin başına bela oldu diye konuşurlar 4.
Ya bu kız mazlum biz kızdır garibandır. 13 yaşında babası yanlış yaptı onu evlendirdi para ile. Bizim bu mahalle olarak bu kızı başımızın başında taşımamız lazım. Tek başına bir ev tutsun çocuğuyla evinde kalsa bile. Biz mahalleli olarak kendi aramızda 10 kuruş, 10 kuruş bağışlayıp onun kirasını ödememiz gerekir demeleri gerekirken. Bunu diyen yerler vardır mutlaka ama toplumun büyük çoğunluğu böyle seni yarayalacak, günahlarına günah katacak dedikodu yapıyordur diye korkuyorum ben.
submitted by ExtensionBee to Turkey [link] [comments]

implant

implant

İmplant Nedir?

Ağızda eksik olan dişlerin yerine konması amacıyla, genellikle titanyum veya titanyum bileşiklerinden hazırlanan yapay diş kökleridir.
Bu tedavinin uygulanma amacı, üzerine kullanılabilir dişler yapmaktır.
Sabit ya da hareketli protezler yapmak amacı ile kemiğin yeterli ve uygun olduğu durumlarda basit bir operasyonla çene kemiğine yerleştirilirler. Eğer kemik miktarı ve yoğunluğu istenilen seviyede değilse tedavinin uygulamasından önce kemik oluşturmaya yönelik işlemler yapılması gerekebilir.
Tedavinin uygulama sonucu ne kadar başarılı olacağı kullanılan markaların ve diş dokturunuzun tecrübesine bağlıdır.

Her Hastaya Uygulanabilir Mi?

İmplantların uygulanması bazı istisnai durumlar haricinde herkese uygulanabilen başarılı bir tedavi şeklidir. Tedavinin uygulanabileceği kalınlıkta, yükseklikte ve kalitede kemiği olan ve herkese ‘’sistemik sağlık durumu’’ değerlendirilerek yapılabilir.
Bir kişide yeterli kemik dokusu olması bazı etkenlere bağlıdır. Bazı kişilerde kalıtımsal olarak çok ince/kalın ya da az/çok kemik olabilir. Bazı kişilerde ise diş ve dişeti iltahapları çevrelerindeki kemik dokusunun erimesine ve azalmasına sebep olurlar. Bu nedenle bir dişin çekimine karar verilmişse kemik kaybına neden olmamak için çekimin hemen yapılmasında fayda vardır. Bazı durumlarda çekimden sonra hemen yapılması mümkün olmadığı gibi, bazı vakalarda ise çekim yapıldığı seansta yerleştirilmesi (immediate) yapılabilmektedir.

Hangi Durumlarda Uygulama Risklidir?

  • İyileşmeyi etkileyen diyabet ve kronik kardiyovasküler hastalıklar,
  • Kemik gelişimi tamamlanmamış olan genç hastalar,
  • Hamileler,
  • Çok miktarda sigara kullanan kişiler (sigara kullanımı ağız içindeki iyileşmeyi baskılar ve başarının düşmesine neden olabilir),
  • Alkol ya da uyuşturucu madde bağımlıları,
  • Baş ve boyun bölgesine yüksek dozda radyoterapi uygulanmış kişiler,
  • Yüksek tansiyon, bağ dokusu hastalıkları, hemofili ve önemli bağışıklık sistemi yetersizlikleri gibi kronik hastalıkları olan kişiler,
  • Kortikosteroid ya da immun sistemi baskılayıcı ilaç kullanan bireyler.
Nasıl Uygulanır?
Video Player00:0002:35
Bu hasta gruplarında tedavinin uygulaması risklidir, başarısızlıkla sonuçlanabilir. Ancak durumlarının derece ve ciddiyetine bağlı olarak implantların yerleştirilmesi mümkün olabilir. Bu konuda son karar ‘’sistemik konsültasyon yapmak kaydı ile’’ diş hekimine aittir.

En İyi Markaları

Kullanılan markalar arasında ‘’hangi implant markası güvenlidir’’ sorusuyla sıklıkla karşılaşmaktayız. Bu tedavi yönteminde kullanılan iyi bir marka yanında, uygulanacak bölgenin durumu, cerrahi prosedürlere uygun implant cerrahisi, yara bakımı ve enfeksiyondan koruma için gerekli tedbirlerin alınması gibi bileşenler tedavi başarısında önemli rol oynamaktadır. Çene kemiğine yerleştirilen Grade 5 Titanyumdan üretilen bir vidadır.

https://preview.redd.it/hpaucmgactz51.jpg?width=600&format=pjpg&auto=webp&s=91e06002c229e6150c38fb52c02826fefb4d2d19

İmplant üstü Protezler

İmplant destekli protezler, üzerine yerleştirilen ve desteklenen sabit veya hareketli protezlerdir. Hiç dişi bulunmayan ancak yeterli kemik seviyesine sahip olan kişiler de bu destekli protezleri kullanılabilir.

İmplantın üzerine her zaman sabit dişler mi yapılır?

Tamamen dişsiz ağızlarda hareketli protezlerin tutuculuğunu arttırmak amacı ile de bu uygulamalar yapılır. Çene içerisinde yer alan implantların hareketli tam protezin içerisindeki yuvalara yerleşmesi ile stabilitesi ve tutuculuğu artan protezle, çiğneme ve konuşma fonksiyonları çok daha etkin yapılabilmektedir.

Tamamen Dişsiz Bir Ağızda İmplant Üstü Sabit Bir Protez Yapılabilmesi İçin En Az Kaç Adet Yaptırmam Gerekir?

Çenenin büyüklüğüne ve uygulanacak yönteme göre alt çenede 4-6 arası, üst çenede 6-8 arası implantın yapımı öngörülmektedir.

Tamamen Dişsiz Bir Ağızda Hareketli Proteze Destek Olması İçin Kaç Adet Yaptırmam Gerekir?

Alt çenede 2- 4 adet , üst çenede ise en az 4 adet uygulanması başarı için mutlaka gereklidir.

İmplant Destekli Hareketli Protezlerin Bakımı Nasıl Yapılır?

  • Hareketli protezler günde en az iki kez çıkarılarak temizlenmelidir ve gece çıkartılmalıdır.
  • Aynı zamanda implantın çevresi ve ataşmanlar da dikkatlice fırçalanarak temizlenmelidir.
  • Protezlerin içinde bulunan lastikler zamanla gevşeyebilir bu lastikler basit bir işlemle değiştirildiğinde tutuculuk tekrar ilk günkü haline döner.
  • Uygulama yapıldıktan sonraki ilk bir yıl içerisinde, her 3-6 ayda bir diş hekiminizi temizlik ve kontroller için ziyaret etmelisiniz.
Tedavi ne kadar sürer?
Normal şartlarda klasik (eski sistem) bir implantın kemiğe yerleştirildikten sonra üst çenede 3 ay alt çenede ise 2 ay kemik içerisinde kalarak yüzeyinde bulunan boşluklara yeni kemik büyümesi ile çene kemiğine kaynaşır. Buna osteointegrasyon denmektedir. Ancak bu süre sonunda osteointegre olmuş implant üst yapısı takılarak ölçü alınarak kullanılabilir bir diş imal edilir ve kullanılabilir. Elbette normal şartlarda derken, enfeksiyon olmadan kemik yükseklik ve genişliğinin seviyesinin ideal olduğu ve yeterince yapışık diş etinin olduğu şartları kastediyoruz.
Canlı Uygulama
Video Player
submitted by GoldenSmileDent to u/GoldenSmileDent [link] [comments]

Recep Tayyip Erdoğan'ı neden seviyorum sıralı liste

İlk gençlik yıllarında sosyal hayat ve siyasetle iç içe bir yaşam sürdüren Erdoğan, acaba o zamanlar, bir gün REİS diye anılacağını, böyle sevileceğini hayal edebiliyor muydu?
İnsan ne çok hayal kurup vazgeçiyor. İşte vazgeçmeden, bir şeye tutkuya bağlanmak böyle bir şeydi. Sonunda hep gülüş, hep başarı getiriyordu. Bir gün koskoca bir ülkenin sorumluluğunu almak, koskoca bir tarihin yükünü sırtlanmak büyük, çok büyük bir hayaldi elbet. Gençliğinde durup birine anlatmaya kalksan insanların sana gülmeden edemeyeceği kadar büyük.
Demek ki bazen sessiz hayaller kurmak gerekiyordu. İşte bu biyografi, Erdoğan’ın çocukluktan bu yana kaybettiklerinin; ama en çok kazandıklarının ve elbette kazandırdıklarının hikayesiydi. Çünkü O, sessiz hayaller kurup, sağlam adımlar atmayı bilmişti…
Bugün 26 Şubat! Erdoğan'ın doğum günü. Cumhurbaşkanımız 65 yaşında. Kutlu olsun!
📷

Çocukluğu

Recep Tayyip, 26 Şubat 1954’te İstanbul’un Beyoğlu ilçesi Kasımpaşa semtinde Tenzile Hanım ve Ahmet Bey’in oğlu olarak dünyaya geldiğinde, ailesi ona “Recep Tayyip Erdoğan” adını verdi. Recep adını doğduğu gün Hicrî takvime göre Recep ayına denk geldiğinden, Tayyip’i ise, dedesinin adı olduğundan tercih etmişlerdi.
Babası Ahmet Bey, “Bakatalı Tayyip” olarak anılan Tayyip Efendi’nin oğluydu.
Tenzile Hanım, Ahmet Bey’in ikinci evliliğiydi. İlk evliliğini Güneysu’dayken Havuli Hanım ile yapmıştı. Bu evlilikten Mehmet ve Hasan adını verdikleri iki çocukları olmuştu. Ahmet Bey İstanbul’da Şirket-i Hayriye’ye kıyı kaptanı olarak girdi. Hanuli Hanım ile evlilikleri sona ermişti. Burada Tenzile Hanım ile tanıştılar. Ve Ahmet Bey 2. evliliğini Tenzile Hanım ile yaptı. Bu evlilikten Recep Tayyip, Mustafa ve Vesile dünyaya geldi.
Recep Tayyip, sakin ve yeri gelip yokluğu hissettiği bir çocukluk geçirdi. “Reis Kaptan” lakabıyla anılan babası Ahmet Bey’in çocukluğundan gençliğinde karakteri üzerindeki etkisi yadsınamazdı. En çok tatil günlerinde babasının kendisini motorla, Galata ve Tophane’de gezdirdiği zamanları seviyordu. Babasını en iyi bu gezilerde gözlemliyor, sert mizacının altındaki sevilesi adamı fark ediyordu.
Çok asabiydi gerçekten Ahmet Bey. Ve tabii bu asabiyetinin yanında çok da disiplinliydi. İşte Recep Tayyip'i babasına benzeten de bu yanıydı. Özünde asabi yanından korksa da, bu korku o tatlı baba korkularındandı.
📷

Yamalı ayakkabılarla okul yolu

Recep Tayyip, okul hayatına Kasımpaşa’da başladı. Piyale Paşa İlköğretim Okulu’na kaydolmuştu. Okul evlerine yakın değildi. Annesi, onları her gün okula götüremiyordu. Yaz kış demeden, yarım saatlik yolu yamalı ayakkabılarla gidip geliyorlardı.
Durumları pek iyi değildi işte. Her çocuk karınca kararınca bir işin ucundan tutup eve para getirmeye bakardı. Recep Tayyip de annesinin içini suyla doldurduğu bakraçlara buz koyar, mahallelerindeki futbol sahasında soğuk su ve simit satardı. Yatılı okul zamanları geldiğinde de, babasından aldığı harçlıklar kitap masrafına yetmediğinde kartpostal satacaktı… Yazları ise, Rize’ye giderler; çay ve fındık toplarlardı.
Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrenmiş koca yürekli çocuklardı onlar. Sokakta oyun oynayacak, kendi oyunlarını kuracak kadar da şanslılardı. İlkokulda teneffüs saatini iple çekerler, kağıtları buruştura buruştura bir araya getirip top yaparlardı. E haliyle birkaç oyundan sonra güzelim ayakkabılar delik deşik, yamaya gönderilir; okul yolunda yamalı ayaklarla bir kısır döngü başlardı.
📷

Hayatının dönüm noktası

Recep Tayyip, 5. Sınıfta hayatının dönüm noktasını yaşadı. O gün, İmam Hatip, onların da hayatına girdi. Okul müdürü, “namaz” konusunu işliyordu. Derste “Kim namaz kılacak?” diye sorduğunda Recep Tayyip parmağını kaldırdı. İhsan Hoca, öğrencisinin namazını izledi. Çok geçmeden babası Reis Bey’i okula davet etti. Ona: “Biz Tayyip’i İmam Hatip okuluna gönderelim” diye fikrini bir çırpıda belirtiverdi. Recep’in kaderi işte o gün değişti belki de. Babası, biraz duraksadı ve “Nasıl takdir ederseniz” dedi. Recep, Piyale Paşa İlkokulu’ndan 1965’te mezun oldu.
Bu nasıl düşündüğüne, nereden baktığına göre değişen bir kader noktasıydı. Çünkü Recep Tayyip, o dönemde imam hatip mezunu olmanın, ülke içinde üniversite kapılarının kapalı olduğu anlamına geldiğini bilmiyordu henüz. Yatılı okuduğu Fatih’teki İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden 1973’te mezun oldu. Kendi deyimiyle bir mücadelenin içinde olduğu zamanlardı. Üniversite konusunda yaşadığı kısıtlamalar sebebiyle liseyi bitirmek için dışarıdan bitirme sınavlarına girdi ve fark olarak gösterilen dersleri verdi. Mücadeleden sağ çıkıp geleceğe yüzünü dönebildi ve Ekim 1973’te Eyüp Lisesi’nden mezun olup ikinci bir lise diploması aldı. Aynı yıl İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’ne bağlı Aksaray İktisadi ve Ticari Yüksekokulu’na girdi.
1977-1978 döneminde Akademi bünyesindeki yüksekokullar İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Ticari Bilimler Fakültesi adı altında birleştirildi. Recep Tayyip de, Şubat 1981’de mezun oldu. Kurum Temmuz 1982’de kurulan Marmara Üniversitesi’ne bağlandı. Diplomasında adı geçen kurum ise, Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi oldu.
Yıllar sonra dönüp bu günlere baktığındaysa en çok sosyal birisi oluşunu takdir edecek ve “İyi ki yapmışım” diyecekti. Çocukluğundan beridir asla asosyal biri olmamıştı. Siyaseti takip etmeye erkenden başlamıştı. Özellikle ortaöğretim boyunca yaşadığı süreç, geleceğini şekillendiren ilk zamanlardı; en değerli safir taşlarından örülmüş zamanlar…
Öyle ki yıllar sonra bir röportajı sırasında şunu diyecekti: “O dönemler olmamış olsaydı, bunlar olmazdı. O sosyal yaşam beni daha sonra siyasete taşıdı. Siyasette de ondan sonrası devam etti".
📷

Futbol merakı

Arkadaşları arasında en çok o severdi top oynamayı. Teneffüs arasında yapılacak 10 dakikalık maçın lezzetini dahi tam tadabilmek için o kağıttan topları kendisi yapardı çocukken; topa ilk ayak vuran o olurdu…
Kağıt topların peşinden koşarken, bayramlarda seyranlarda biriktirdiği harçlıklardan bir top almanın sevincinde, mahallede top koşturdu. Sonra mahalle takımı derken, ilk transferini amatör kümede yaşadı. Bu transferin ücreti 500 liraydı. Recep Tayyip, bir yandan seviniyor, belki bir yandan da futbol sahasında ne kadar su, simit satsa bu parayı kazanırdı, onu hesap etmeye çalışıyordu.
Onun futboldan asıl kazancı para değildi aslında. Terimlerin anlamını zamanla kavrayacak olsa da, kolektif düşünmeyi ve dayanışmayı öğrenmişti. Üstelik sözlük anlamlarının karşılığı olması yanında, bunu gerçekten hissederek öğrenmişti.
Temmuz 1974’te İETT’de geçici işçi statüsüyle işe başladığında da kurumun futbol takımında top koşturmaya devam etti. 18 Haziran 1981’de görevinden istifa etti. Buradan sonra bir süre de amatör takımlardan biri olan Kasımpaşa Erokspor’da oynadı.
📷
(Solda Emine Erdoğan, sağda Tenzile Erdoğan ve kucağında da ilk oğul Ahmet Burak - Asker ziyareti sırasında)

Siyasi kariyerine başlarken

Recep Tayyip, siyasi kariyerine oldukça erken başlamıştı. İlk adımı lise yıllarında “Milli Türk Talebe Birliği”ne girerek attı. 1975’te, üniversitedeyken daha resmi bir adım daha attı ve Milli Selamet Partisi’nin Gençlik Kolu Başkanlığı’na; 1976’da ise, İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanlığı’na seçildi. Bu görevi, MSP, 12 Eylül Darbesi sonrasında kapatılana kadar devam etti.
1982’de askerlik görevi için siyasete ara verdi. Acemi birliğinde geçen 4 aylık süreçte Tuzla Yedek Subay Piyade Okulu’ndaydı. Usta birliği döneminde ise, İstanbul Kağıthane’deki 3. Kolordu 6. Piyade Tümeni 77. Piyade Alayı Karagâh Servis Bölüğü’nde kantinlerin idaresinden sorumluydu. Bu görev sırasında su, simit sattığı zamanlar ne sıklıkla düşüyordu acaba hatırına…
Siyaset, damarlarında akan kandan farksızdı artık, kendini oraya ait hissediyordu. Askerliği biter bitmez kaldığı yerden devam etti; daha da ilerleyecekti. Dönüşü 19 Haziran 1983’te kurulan Refah Partisi’ne katılarak yaptı. 1984’te de Beyoğlu İlçe Başkanı oldu. 1985’te düzenlenen kongrede, “Merkez Karar ve Yürütme Kurulu Üyesi” seçildi ve aynı yıl partinin İstanbul İl Başkanlığı’na getirildi.
20 Ekim 1991’de yapılan genel seçimlerde Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokrasi Partisi ile ittifak yaptı. Erdoğan da, Refah Partisi’nin İstanbul 6. Bölge 1. sıradan adayı olarak seçimlere katıldı. Refah, İstanbul’dan yüzde 16,73 oy aldı.
Erdoğan, 19. Dönem Milletvekili olarak TBMM’ye girmişti. İlk kez gerçekleşen bir uygulama vardı. Seçmenler, parti milletvekillerini sıralamaya bakmadan tercih edebiliyordu. Bu tercihli oy sisteminde seçmenler, tercihini ikinci sıradaki aday Mustafa Baş’tan yana kullandı. Erdoğan için sandıktan çıkan oy 9 binken, Baş için 13 bindi. Sonuçlar açıklandıktan birkaç gün sonra da Erdoğan’ın milletvekilliği Mustafa Baş’a geçti.
📷

Erdoğan evlendi

Erdoğan, 4 Temmuz 1978’te bir konferans verdi. Emine Gülbaran ile de işte bu konferans sırasında tanıştı. Bu adam, bir gün ülkede Başkan olacaktı. Emine Hanım, o gün ileride Türkiye’nin “First Lady”si olacağından habersiz, Erdoğan’ın ışığına kapıldı.
Karşılıklı yansıyan bu ışık, onlara bir evlilik ve 4 evlat getirdi. Kızlarına Esra ve Sümeyye; oğullarına ise, Ahmet Burak ve Necmeddin Bilal adlarını verdiler.
📷

Erdoğan tutuklandı

Erdoğan, 28 Aralık 1986’da yapılan Milletvekili ara seçimlerinde Refah Partisi İstanbul adayı olarak gösterildi; ancak seçilemedi. 26 Mart 1989’da ise, Beyoğlu Belediye Başkanı adayıydı. Yüzde 22,83 oranında oy alsa da yeterli olmadı. Sosyal Demokrat Halkçı Parti adayı Hüseyin Aslan’ın oy oranı, yüzde 29,29’du.
Erdoğan, sonuç birleştirme tutanaklarında usulsüzlük olduğu gerekçesiyle sonuçlara itiraz etti. Ancak İlçe Seçim Kurulu Başkanı 2. Asliye Ceza Mahkemesi Hakimi Nazmi Özcan da kendisine hakaret ettiği gerekçesiyle Erdoğan’ı mahkemeye verdi; 18 aydan 2 yıla kadar hapis istemiyle yargılanacaktı.
Dava, Beyoğlu 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü; ama Erdoğan duruşmaya katılmadı. Hal böyle olunca mahkeme, hakkında gıyabi tutuklama kararı verdi. Erdoğan, bir ay sonra 27 Nisan günü tutuklandı. Bir hafta Bayrampaşa Cezaevi’nde kaldıktan sonra kefaletle serbest kaldı.
Mahkeme ise, kendisine hakime hakaret suçundan 6 ay hapis ve 20 bin lira para cezası vermişti. Ancak TCK’nin 72. Maddesi uyarınca hapis cezası tecil edildi ve para cezasına çevrildi.
📷

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Erdoğan

Refah Partisi, 27 Mart 1994 yerel seçimlerinde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığı için Recep Tayyip Erdoğan, Ali Coşkun, Temel Karamollaoğlu, Veysel Eroğlu ve Nevzat Yalçıntaş için kamuoyu araştırması yaptırıyordu.
15 Ocak 1994’te partinin başkanı Necmettin Erbakan, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday ismin Erdoğan olacağını açıkladı. Seçim sonuçları Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı olduğunu gösteriyordu.
Erdoğan, Başkanlık döneminde, 4 milyar dolarlık bir yatırıma imza attı; trafik ve ulaşım sorununa karşı 50’den fazla köprü ve çevre yolu inşa edildi.
📷

Erdoğan’ın hapse girme süreci

Tarih 6 Aralık 1997’yi gösteriyordu. Erdoğan, Siirt’te düzenlenen bir açık hava toplantısında yaptığı konuşma sırasında Ziya Gökalp’in, 1912’de, Balkan Savaşı’ndaki Türk askerleri için yazdığı “Asker Duası” şiirinden bir dörtlük okudu. Bu dörtlük şöyleydi;
“Minareler süngü, kubbeler miğfer
Camiler kışlamız, müminler asker
Bu ilahi ordu dinimi bekler
Allah-u Ekber, Allah-u Ekber”.
Erdoğan, okuduğu bu dörtlüğün, bu haliyle Ziya Gökalp’e ait olduğunu dile getirmiş ve şu açıklamada bulunmuştu: “Konuşmamın bütünü incelendiğinde milli birlik ve beraberlik mesajı verildiği görülür”.
Erdoğan’ın konuşmasıyla ilgili bir inceleme başlatıldı. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Vural Savaş, Erdoğan’ın yaptığı konuşmanın görüntülerini inceledi. Görüşlerini, Refah Partisi’nin kapatılması istemiyle açılan davanın görüşüldüğü Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na iletti.
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı, Erdoğan hakkında yürütülen “Türk Ceza Kanunu’nun 312/2 maddesi uyarınca “Halkı din ve ırk farkı gözeterek, kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek” suçlamasıyla hazırladığı iddianameyi, 12 Şubat 1998’de tamamladı.
Erdoğan, 1 yıldan 3 yıla kadar hapis istemiyle yargılanmaya 31 Mart’ta başlandı. Dava 21 Nisan’da, Erdoğan’ın hakkında iddia edilen suçu işlediği yönünde sonuçlandı. Erdoğan, 1 yıl hapis ve 860 bin TL ağır para cezasına çarptırıldı. Ancak duruşmadaki hali göz önünde bulundurularak cezası 10 ay hapis ve 176 bin 666 lira para cezasına çevrildi.
Erdoğan, 3 Haziran’da açıklanan gerekçeli karara göre, “Siirt’te yaptığı konuşma, dindar ve dindar olmayan kesimler arasındaki gerginliği canlı tutmaya çalışıyordu”. Erdoğan, “Bunları inanç birliği maksadıyla söyledim; benim referansım İslam’dır” açıklaması yapsa da, inandırıcı bulunmadı. Kararda yer alan “cezanın ertelenmesine yer olmadığı” ibaresine karşı olarak oy çokluğu için Yargıtay’a başvurma hakkını kullandı. Mahkemenin verdiği kararı, 23 Eylül’de, Yargıtay 8. Ceza Dairesi, bire karşı dört oyla onaylandı. Bu kararın ardından Erdoğan’a siyasi yasak getirildi; artık bir partiyle veya bağımsız olarak seçimlere katılamayacaktı. O döneme ait Hürriyet Gazetesinin attığı şu manşet Türk medya tarihinin akıllara kazınan ifadelerinden biri olacaktı: "Tayyip'e şok ceza - Muhtar bile olamaz".
📷
Ceza infaz yasası gereği hapis cezası 4 ay 10 güne indirildi. Çeşitli ertelemelerden geçen cezanın ardından, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı görevini bıraktı. 26 Mart 1999’da cezasını çekmek üzere Kırklareli, Pınarhisar’daki Pınarhisar Cezaevi’ne girdi. 24 Temmuz 1999’da ise, tahliye edildi.
📷

Yasaklı döneminde Erdoğan

Anayasa Mahkemesi’nin, Fazilet Partisi’nin daimi olarak kapatmasının üzerinden çok zaman geçmemişti ki, bağımsız kalan milletvekilleri, yeni parti kurma çalışmalarını başlattı. Kendilerini “gelenekçiler” ve “yenilikçiler” olarak adlandırdıkları iki koldan yürüttüler bu süreci.
“Milli Görüşçü” olarak adlandırılan taraf, 20 Temmuz 2001’de, Recai Kutan’ın başkanlığında Saadet Partisi’ni; “değişimci” taraf ise, 14 Ağustos 2001’de, Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde Adalet ve Kalkınma Partisi’ni kurdu. Erdoğan, aynı zamanda partinin genel başkanlığına da seçildi.
“Biz milli görüş gömleğini çıkardık” demişti Erdoğan ve kullanılan bu ibare, muhafazakarların büyük tepkisini çekmişti. Bir yandan da sistemli bir çalışma içindeydiler. Yakında seçim vardı ve hazırlıklıydılar. 3 Kasım 2002’de düzenlenen seçimlerde Ak Parti yüzde 34,29 oy oranı ile birinci parti oldu.
Parti bu başarıları gösterirken, Erdoğan, siyasi bakımdan yasaklı olduğundan seçimlere katılamadı; milletvekili olamamıştı. 58. Hükümet, Abdullah Gül başkanlığında kuruldu.
Erdoğan, damarlarında akan kanda dahi siyasetin varlığını hissediyor olmalıydı. Duyduğu üzüntüyü içinde tutup, tekrar siyasi haklarına ulaşmanın yollarını arıyordu.
Siyasi yasağının kaldırılması için TBMM’ye yasa teklifi sunuldu. Aslında bu yasa değişikliği oy çokluğu ile kabul edilmişti, ancak dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, tasarının, “özenle, somut ve kişisel” olduğu gerekçesiyle veto etti. Bir süre aradan sonra, yasa değiştirilmeden tekrar oylamaya sunuldu; meclis tekrar oy çoğunluğu ile kabul etti. Bu kez, Ahmet Necdet Sezer de onayladı. Erdoğan’ın milletvekili olmaması için artık hiçbir engel yoktu ve sağlam adımlarla ilerleyeceği yolunda daha elde edeceği çok başarı vardı. Bu henüz başlangıçtı.
Aynı dönemde, seçimlerde Siirt Milletvekili seçilen Fadıl Akgündüz’ün milletvekilliğinin düşürülmesi, Erdoğan’a ani ve yeni bir kapı açtı. Siirt’teki seçimlerin tekrar yapılmasına karar verildi. AKP’nin ilk sıradaki adayı Mervan Gül adaylıktan çekildi ve Erdoğan, partinin birinci adayı olarak aldığı yüzde 85 oy oranı ile Siirt seçimlerini kazandı.
📷

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan

Erdoğan, artık milletvekiliydi. Tüm gençliği boyunca hayalini kurduğu birçok şey için zorlu yollardan geçmiş olsa da, ilk önemli adımı atmıştı.
Sonrası Erdoğan için fazla hızlı ve başarı doluydu. Abdullah Gül, Erdoğan’ın milletvekili seçilmesinin ardından, Cumhurbaşkanı Sezer’e, istifasını sundu. İstifası onaylanan Gül’ün ardından, Cumhurbaşkanlığından aldığı görevle, Erdoğan, genel seçimlerden yaklaşık 3 ay sonra, 59. Hükümeti kurdu.
Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında yaşayan, kendisini destekleyen ya da desteklemeyen her bireyin sorumluluğunu taşıyordu ve belli ki bu sorumluluğu daha uzun yıllar taşıyacaktı. Ak Parti, 22 Temmuz 2007’de yapılan 23. Dönem Milletvekili Seçimlerinde, aldığı yüzde 46,6 oy oranı ile milletvekili sayısını 341’e çıkardı. Bu aynı zamanda Erdoğan’ın ikinci kez başkanlık koltuğunu hak ettiği anlamına da geliyordu. Aynı durum çoğalarak üçüncü kez de tekrarlanacaktı.
12 Haziran 2011’de gerçekleştirilen 24. Dönem Milletvekili Seçimlerinde, Adalet ve Kalkınma Partisi, aldığı yüzde 49,83 oy oranı ve 327 milletvekili ile Erdoğan’a üçüncü kez hükümet kurma yetkisini kazandırdı.
📷

Başkanlık sürecinde alt yapı çalışmaları

Özellikle İstanbul’dan yola çıkarak söylenebilir ki, ülkenin en büyük sorunları arasında ilk sıralarda alt yapı ve ulaşım gelmekteydi. Bu sebeple Erdoğan, başkanlığı sürecinde en çok eğilimi bu iki konuya gösterecekti.
2003 yılı sonunda düzenlenen verilere göre ülke genelinde bölünmüş devlet ve il yollarının toplam uzunluğu 4,387 km, otoyollar 1,714 km iken, 2013’e gelindiğinde bu veriler, sırasıyla 20,807 km ve 2,244 km olarak kayıtlara geçecekti. Erdoğan, devletin yönetiminde bulunduğu süre içerisinde, 2014 yılı itibarıyla 471 km’lik bölünmüş devlet ve il yolu inşası gerçekleştirecekti.
Örnekleyecek olursak, 1993’te yapımına başlanan Bolu Dağı Tüneli ve 2000’de başlanan Nefise Akçelik Tüneli, 2007’de tamamlandı. 2003-2014 arasında, devlet ve il yollarında 41,2 km uzunluğunda 84 tek tüp tünel, 86,9 km uzunluğunda 46 çift tüp tünel, otoyollarda 1 km uzunluğunda tek tüp tünel ve 21,1 km uzunluğunda 12 çift tüp tünel açıldı. Tüm yollarda ise, toplam 64,3 km uzunluğunda 151 tek tüp ve 135,8 km uzunluğunda 75 çift tüp tünel hizmete sokuldu.
2004’te, Türkiye’nin ilk deniz altı tüneli olan Maramaray’ın inşası başladı. İstanbul Boğazından geçen Marmaray, 2013’te tamamlandı. 2011’de Avrasya Tüneli ve Konak Tüneli’nin temelleri atıldı. Konak Tüneli, 24 Mayıs 2015’te açılırken, Avrasya Tüneli 20 Aralık 2016’da hizmete girdi. Bu iki tünel Türkiye'nin rüya projelerinin ilk ürünleriydi.
İlk hattı 2009’da Ankara-Eskişehir arasında açılan Yüksek Hızlı Tren, daha sonra birçok ile yayıldı.
2013’te İstanbul Boğazı üzerine üçüncü köprü olarak konumlandırılan Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün yapımına başlandı ve 26 Ağustos 2016’da köprü açıldı.
2002’de 25 olarak kaydedilen havalimanı sayısı, Erdoğan sürecindeki çalışmalarla 52’ye ulaştı. İstanbul’daki üçüncü havalimanı inşası ise, 2014’te başladı. Şimdilerde ise İstanbul 3. havalimanın, 29 Ekim 2018'de faaliyete geçmesi bekleniyor.
Erdoğan, Mart 2014 itibarıyla 18’i hidroelektrik santral olmak üzere, 268 baraj inşasına imza attı. Ayrıca, 138 ayrı yerleşim biriminde kentsel dönüşüm ile TOKİ öncülüğünde toplu konutlar yapıldı.
📷

Eğitim süreci

En son 2002’de 11.3 milyar TL olarak kaydedilen eğitime ayrılan bütçe, Erdoğan süreci ile 2014’te, 78.5 milyar TL’ye ulaştı.
Yönetim sürecinde birçok başarılı proje oldu. İlki, 2003’te UNICEF işbirliği ile başlatılan “Haydi Kızlar Okula” kampanyasıydı. Kızların okula gitmesini, eğitim seviyesindeki eşitsizliği noktalamayı amaçlayan bu projenin yürüttüğü kampanya sayesinde, 2002’de yüzde 87 olarak kaydedilen kız çocuğu okullaşma oranı, yüzde 96’lara kadar yükseldi. Bu Cumhuriyet tarihi için rekor bir rakamdı...
Bir ülkenin refah seviyesi kuşkusuz eğitim seviyesi ile paralel seyrediyordu ve eğitimin son durağı üniversitelerdi. 2003’te 70 olarak kaydedilen üniversite sayısı ilk 5 yılda 130’u geçmişti bile. Ülkenin 81 ilinin her birinde en az 1 üniversite oldu.
Sadece okul açmakla bitmiyordu elbet; bir de içinde yürütülen sistem adına bir şeyler yapılmalıydı. 2010’da başlatılan Fatih Projesi kapsamında çeşitli okullarda bazı sınıflara akıllı tahta koyarak işe başlandı. Teknolojinin nimetlerinden faydalanmak gerekiyordu tabii. Çocuklara da tablet bilgisayar dağıtımı başlatıldı.
Sonra 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren 4+4+4 eğitim sistemiyle 8 yıllık zorunlu eğitim, 12 yıllık zorunlu kademeli eğitime çevrildi. Başta çok karşı çıkanlar, olmaz diyenler olsa da, çocuk dediğin bir genç ağaç, eğilmeyi bekliyordu. Artısıyla, eksisiyle aslında bu sistem, eğitimin insana zorunluluğunu vurguluyordu. Çünkü ne ilginçtir ki, insan dediğin varlık, zorunlu kılınmayan şeylerin pek heveslisi olmayabiliyordu…
📷

Ekonomik süreç

Ülkede, Ak Parti döneminden önce en son “Kara Çarşamba” olarak da bilinen 2001 Türkiye ekonomik krizi yaşanmıştı. Bu kriz, ülkenin beklenmedik ölçüde ekonomik daralmasıyla sonuçlandı. Dövizdeki yüksek artışa bankacılık sisteminin açmaza girmesi eklenmiş devlet büyük bir mali yükü sırtlanmak zorunda bırakılmıştı.
Bir algı var insanda; zengin hep zengin, fakir hep fakir. Uzun adam, nasıl olmuştu da insanların umudu oluvermişti. Yeni her zaman iyidir mottosunun ürünü müydü bu? 2003’te Erdoğan ülkenin Başbakanı olduğunda, yeninin her zaman iyi olduğunu kanıtlayan o can gelmişti sanki. Belki de karşılıklı güvenin getirisi dört koldan yapacaklarına odaklanan Erdoğan, 2003’ten 2009’a ekonomide büyük bir büyüme sağlamayı başarmıştı. Sayısal verilere göre bakarsak, bu yıllar arasında Türkiye’nin GSMH’si, dünya toplamının yüzde 1,11’inden, yüzde 1,3’sine yükseldi. Bu süreçte, Türkiye edindiği oranla, AB ülkeleri arasında en iyi performansı yakalamıştı. Ayrıca bu süre zarfında, Türkiye’nin Uluslararası Para Fonu’na olan borcu da bitirildi. Ve dahi Türkiye İMF olarak bilinen bu yapıya borç verebilecek ülkelerden biri olmuştu...
Bu başarı, Cumhuriyet’in kurulduğu zamandan bu yana edinilmiş en büyük başarılardan biriydi. Siyasi istikrar sağlandı, ekonomi güçlendi ve dolayısıyla sosyal refah seviyesi yükseldi. Uzun Adam, bu işi başarmıştı. Dönüp çocukluğunda köşede soğuk su satan Recep Tayyip’e teşekkür ediyor muydu acaba?
Çıkışlar kadar inişler de insanlar içindi. Uluslararası krizi takiben 2008’in son çeyreğinde, bir durgunluk başladı. Babalarınızdan sizin kulaklarınıza da yer etmiştir muhakkak; kemerleri sıkma zamanıydı. Durgunluk, 1 yıl sürdü. Türk ekonomisinde ciddi bir küçülmeye sebep olmuştu. İşsizlik oranı, yüzde 10’dan, yüzde 14’e yükseldi. Küresel bir ekonomik krizin etkileri Türkiye'de de kendini hissettirmiş ancak Türkiye güçlü ekonomik yaklaşımdan verilmeyen tavizler sayesinde bu krizi, tabir yerindeyse, ufak sıyrıklarla atlatmıştı. O dönem Erdoğan, bu küresel ekonomik krizin Türkiye'yi teğet geçeceğini söylemiş ve öyle de olmuştu.
Ülkede işler yeniden düzelmeye başlamış; 2010 ve 2011 GSYH, yüzde 9 ve yüzde 8’den daha fazla büyüme göstermişti. Türkiye’yi, Çin’den sonra dünyada en fazla büyüme gösteren ikinci ülke konumuna yükseltti. Bu büyüme, işsizlik oranının da, krizden önceki seviyelere düşmesini sağladı.
2011’de, cari işlemler açığı yüzde 10’luk oranla tarihinin en yüksek noktasına ulaştı; dünya rekoru kırmıştı. Türk Lirasının değeri de, aşırı sermaye girişinden etkilenerek yükseldi. Ak Parti, “Ekonomiyi yeniden dengeleme” başlığı altında bir uyum operasyonuna karar verdi. Bu proje etkisini şu rakamlarla gösterdi: Bütçedeki eğitim payı 2002’de yüzde 10 iken 2011’de yüzde 15’e yükseldi. Sağlık payı da yüzde 2.6’dan, yüzde 5.8’e yükseldi. Bu zaman zarfında GSYH reelde yüzde 50’den fazla yükseldiği için eğitim ve sağlık harcamalarının reel artışı, GSYH içindeki pay artışlarından daha fazla olmuştu.
submitted by oguzkra1 to RecepTayyipErdogan [link] [comments]

ngsbahis242 / ngsbahis 242 - Ngsbahis Yeni Giriş Adresi

ngsbahis242 / ngsbahis 242 - Ngsbahis Yeni Giriş Adresi
NGSBAHİS GİRİŞ İÇİN TIKLAYINIZ
Üyelik bonusu veren bahis siteleri üzerinde oluşturulan yeni üyelikler sayesinde, farklı şartlara bağlı olarak verilen üyelik bonuslarından yararlanmak mümkündür. Çevrim şartı kolay olan bonuslar ile ngsbahis 242 , en iyi canlı casino siteleri arasında bulunduğunu gösteriyor.
Bugüne kadar pek çok bahis sitesi üzerinden bahis ve canlı bahis olmak üzere binlerce kupon yaptım. Üyelerin ilk yatırımları üzerinden elde etmeleri sağlanır. Sektördeki tecrübesi nedeniyle çok tercih edilmektedir.
Hangi Türkçe bahis sitelerinde hesap açacağınıza ve bahis oynayacağınıza karar verebilirsiniz. Ecopayz, QR Kod, Astropay, Cepbank, Akbank Referans Kodu gibi ödeme yöntemlerinin yanı sıra Garanti, Akbank, Ziraat gibi bankalar ile çalışarak bahis severlere en kolay ödeme yöntemlerini vermekte olup, tüm para yatırma ve çekme işlemlerini hızlı ve güvenli bir şekilde tamamlamaları söz konusu hale gelmektedir. Lisans analizlerinde sitelerin lisansları olduğuna yönelik olarak yaptıkları açıklamalar yeterli olarak görülmemektedir.
https://preview.redd.it/rl0xs313fdo51.png?width=1638&format=png&auto=webp&s=3a56d891e655879d71721f0cae9d08aa05e47c44
Güvenli ve kaliteli hizmet anlayışıyla bahis severlerin keyifli bir ortamda oyun heyecanı yaşamasına yardımcı olmakta olan bu bahis sitesinde birçok farklı özellik yer almaktadır. Kupon otomatikçe sistem tarafından oluşturulduğunda ise yatırılmak istenen miktar girerek onay verilmelidir. Kaçak bahis tutkunları hiçbir şekilde güvenilirlik endişesi yaşamadıkları ngsbahis 242 bahis sitesine üye olmayı diğer bahis sitelerine göre daha çok tercih etmektedir. Versiyon farklılıkları da yazılım firmalarının yani sağlayıcıların sitelere getirmiş olduğu yeniliklerden biridir.
Online bahis siteleri arasında yer alan Curacao lisanslı firmalarda günün her saati bahisler yapabilir kazanç sağlamanız durumunda para çekme talebinde bulunabilirsiniz. Kullanıcılar ngsbahis242 güvenirlik konusunda farklı sorular sorabilmektedir. Piyasanın en güvenilir ve en kaliteli bahis firmalarından biri olarak bilinen ngsbahis242 bahis şirketinin sağlamış olduğu online yayınlar aracılığı ile spor bahisleri, canlı bahis, casino slot, canlı casino, tombala, okey ve diğer içeriklerle işlem yapabilirsiniz. Diğer bir güvenlik donanımı olarak ESSA yazılımının ana sayfa üzerinde aktif olduğunu ve bu yönde de ngsbahis242 aracılığı ile güvenli bir şekilde işlem yapabileceğinizi belirtmek mümkündür. Kartlar bilet olarak da adlandırılır; Kesin konuşma kartı 75 top için doğru terim ve 90 top için bilettir, ancak ikisi genellikle birbirinin yerine kullanılır.
NGSBAHİS YENİ ADRESİNE GİTMEK İÇİN TIKLAYINIZ
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 101, 102, 103, 104, 105, 106, 107, 108, 109, 110, 111, 112, 113, 114, 115, 116, 117, 118, 119, 120, 121, 122, 123, 124, 125, 126, 127, 128, 129, 130, 131, 132, 133, 134, 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141, 142, 143, 144, 145, 146, 147, 148, 149, 150, 151, 152, 153, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 160, 161, 162, 163, 164, 165, 166, 167, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 175, 176, 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184, 185, 186, 187, 188, 189, 190, 191, 192, 193, 194, 195, 196, 197, 198, 199, 200, 201, 202, 203, 204, 205, 206, 207, 208, 209, 210, 211, 212, 213, 214, 215, 216, 217, 218, 219, 220, 221, 222, 223, 224, 225, 226, 227, 228, 229, 230, 231, 232, 233, 234, 235, 236, 237, 238, 239, 240, 241, 242, 243, 244, 245, 246, 247, 248, 249, 250, 251, 252, 253, 254, 255, 256, 257, 258, 259, 260, 261, 262, 263, 264, 265, 266, 267, 268, 269, 270, 271, 272, 273, 274, 275, 276, 277, 278, 279, 280, 281, 282, 283, 284, 285, 286, 287, 288, 289, 290, 291, 292, 293, 294, 295, 296, 297, 298, 299, 300, 301, 302, 303, 304, 305, 306, 307, 308, 309, 310, 311, 312, 313, 314, 315, 316, 317, 318, 319, 320, 321, 322, 323, 324, 325, 326, 327, 328, 329, 330, 331, 332, 333, 334, 335, 336, 337, 338, 339, 340, 341, 342, 343, 344, 345, 346, 347, 348, 349, 350, 351, 352, 353, 354, 355, 356, 357, 358, 359, 360, 361, 362, 363, 364, 365, 366, 367, 368, 369, 370, 371, 372, 373, 374, 375, 376, 377, 378, 379, 380, 381, 382, 383, 384, 385, 386, 387, 388, 389, 390, 391, 392, 393, 394, 395, 396, 397, 398, 399, 400, 401, 402, 403, 404, 405, 406, 407, 408, 409, 410, 411, 412, 413, 414, 415, 416, 417, 418, 419, 420, 421, 422, 423, 424, 425, 426, 427, 428, 429, 430, 431, 432, 433, 434, 435, 436, 437, 438, 439, 440, 441, 442, 443, 444, 445, 446, 447, 448, 449, 450, 451, 452, 453, 454, 455, 456, 457, 458, 459, 460, 461, 462, 463, 464, 465, 466, 467, 468, 469, 470, 471, 472, 473, 474, 475, 476, 477, 478, 479, 480, 481, 482, 483, 484, 485, 486, 487, 488, 489, 490, 491, 492, 493, 494, 495, 496, 497, 498, 499, 500, 501, 502, 503, 504, 505, 506, 507, 508, 509, 510, 511, 512, 513, 514, 515, 516, 517, 518, 519, 520, 521, 522, 523, 524, 525, 526, 527, 528, 529, 530, 531, 532, 533, 534, 535, 536, 537, 538, 539, 540, 541, 542, 543, 544, 545, 546, 547, 548, 549, 550, 551, 552, 553, 554, 555, 556, 557, 558, 559, 560, 561, 562, 563, 564, 565, 566, 567, 568, 569, 570, 571, 572, 573, 574, 575, 576, 577, 578, 579, 580, 581, 582, 583, 584, 585, 586, 587, 588, 589, 590, 591, 592, 593, 594, 595, 596, 597, 598, 599, 600, 601, 602, 603, 604, 605, 606, 607, 608, 609, 610, 611, 612, 613, 614, 615, 616, 617, 618, 619, 620, 621, 622, 623, 624, 625, 626, 627, 628, 629, 630, 631, 632, 633, 634, 635, 636, 637, 638, 639, 640, 641, 642, 643, 644, 645, 646, 647, 648, 649, 650, 651, 652, 653, 654, 655, 656, 657, 658, 659, 660, 661, 662, 663, 664, 665, 666, 667, 668, 669, 670, 671, 672, 673, 674, 675, 676, 677, 678, 679, 680, 681, 682, 683, 684, 685, 686, 687, 688, 689, 690, 691, 692, 693, 694, 695, 696, 697, 698, 699, 700, 701, 702, 703, 704, 705, 706, 707, 708, 709, 710, 711, 712, 713, 714, 715, 716, 717, 718, 719, 720, 721, 722, 723, 724, 725, 726, 727, 728, 729, 730, 731, 732, 733, 734, 735, 736, 737, 738, 739, 740, 741, 742, 743, 744, 745, 746, 747, 748, 749, 750, 751, 752, 753, 754, 755, 756, 757, 758, 759, 760, 761, 762, 763, 764, 765, 766, 767, 768, 769, 770, 771, 772, 773, 774, 775, 776, 777, 778, 779, 780, 781, 782, 783, 784, 785, 786, 787, 788, 789, 790, 791, 792, 793, 794, 795, 796, 797, 798, 799, 800, 801, 802, 803, 804, 805, 806, 807, 808, 809, 810, 811, 812, 813, 814, 815, 816, 817, 818, 819, 820, 821, 822, 823, 824, 825, 826, 827, 828, 829, 830, 831, 832, 833, 834, 835, 836, 837, 838, 839, 840, 841, 842, 843, 844, 845, 846, 847, 848, 849, 850, 851, 852, 853, 854, 855, 856, 857, 858, 859, 860, 861, 862, 863, 864, 865, 866, 867, 868, 869, 870, 871, 872, 873, 874, 875, 876, 877, 878, 879, 880, 881, 882, 883, 884, 885, 886, 887, 888, 889, 890, 891, 892, 893, 894, 895, 896, 897, 898, 899, 900, 901, 902, 903, 904, 905, 906, 907, 908, 909, 910, 911, 912, 913, 914, 915, 916, 917, 918, 919, 920, 921, 922, 923, 924, 925, 926, 927, 928, 929, 930, 931, 932, 933, 934, 935, 936, 937, 938, 939, 940, 941, 942, 943, 944, 945, 946, 947, 948, 949, 950, 951, 952, 953, 954, 955, 956, 957, 958, 959, 960, 961, 962, 963, 964, 965, 966, 967, 968, 969, 970, 971, 972, 973, 974, 975, 976, 977, 978, 979, 980, 981, 982, 983, 984, 985, 986, 987, 988, 989, 990, 991, 992, 993, 994, 995, 996, 997, 998, 999
submitted by Hydra_11 to u/Hydra_11 [link] [comments]

Sosyalizme Çağrı (Marksizm Hakkında) – Gustav Landauer – 13

Sosyalizme Çağrı (Marksizm Hakkında) – Gustav Landauer – 13
https://preview.redd.it/0kz6c67ul6p51.jpg?width=794&format=pjpg&auto=webp&s=7bc8d92d8aca416f0fcc48b7e09ab2bf8319b28d

Marksizm

7.2

Adalet her zaman insanlar arasında hüküm süren ruha bağlı olacaktır ve ruhun şu anda gerekli ve mümkün olduğunu, daimi bir şeyler elde etme konusunda bir biçim şeklinde billurlaşacağını ve geleceğe bir şey bırakmayacağını düşünen herhangi bir kişi sosyalizmin ruhunu hiç bilmiyordur. Ruh her zaman hareket etmekte ve yaratmaktadır ve yarattığı her zaman yetersiz olacaktır ve mükemmellik hiçbir zaman imge ya da fikir olması dışında bir vakıa olmayacaktır. Tek kalemde standart kurumlar yaratmayı istemek boş ve yanıltılmış bir çaba olacak, sömürü ve tefecilik için her olasılığı otomatik olarak dışarıda bırakacaktır. Zamanımız, otomatik işlev gören kurumların yaşayan ruhu ikame ettiği zaman ne ile sonuçlandığını göstermiştir. Her neslin kendi ruhuna uygun olanı cesaretle ve radikal bir biçimde sağlamasına izin verin. Daha sonraları devrimler için yine yeterli bir sebep olmalıdır ve bu devrimler, yeni ruh, kaçan ruhun rijit kalıntılarına karşı çıktığı zaman ihtiyaç haline dönüşür. Bu bakımdan özel mülkiyete karşı mücadele muhtemelen pek çok kişinin, ör. Sözde Komünistlerin, büyük ihtimalle inandığının aksine tamamen farklı sonuçlara yol açacaktır. Özel mülkiyet sahiplikle aynı şey değildir ve ben gelecekte en güzel şekilde çiçeklenen özel sahiplik, kooperatif sahipliği, topluluk sahipliği görüyorum. Sahiplik, kesinlikle sırf nesnelerin ya da en basit araçların doğrudan kullanımı olmayıp oldukça korkulan boş inanç kaynaklı her tür üretim aracıdır, ev ve toprak sahipliğidir. Bin yıllık ya da sonsuza kadar sürecek nihai hiçbir güvenlik tedbiri alınmayacak fakat büyük, kapsayıcı eşitleyiş ve iradenin yaratılması bu eşitlemeyi periyodik olarak tekrarlayacaktır.
“Sonra yedinci ayın onuncu gününde tüm toprağınızda eşitleme gününü ilan etmek için (trompet çalacaksınız?)…” Ve ellinci yılı kutsayacak ve toprağınızda oturan herkes için serbest bir yıl ilan edeceksiniz; çünkü o sizin jübile yılınızdır ve aranızdaki herkes kendi mülküne ve ailesine geri dönecektir.
“Bu herkesin kendisine ait olanı yeniden elde ettiği jübile yılıdır.”
Kulakları olan herkesin duymasına izin verin.
Trompetiniz toprağınızın her tarafından duyulsun!
Ruhun sesi, insanlar bir arada olduğu müddetçe tekrar ve tekrar çalacak olan trompettir. Adaletsizlik her zaman kendisini devam ettirmek isteyecektir ve her zaman, insanlar gerçekten var olduğu müddetçe, adaletsizliğe karşı isyan olacaktır.
Anayasa olarak isyan, kaide olarak dönüşüm ve devrim, niyet olarak ruh vasıtasıyla düzen ilk ve son kez tesis edilir; işte bu Musavari sosyal düzenin büyük ve kutsal kalbidir.
Buna yine ihtiyacımız var: ruh ile gerçekleştirilen yeni bir nizam ve dönüşüm eşyayı ve kurumları nihai bir biçim şeklinde tesis etmeyecek fakat kendisini bunların içinde sürekli iş başında ilan edecektir. Devrim toplumsal düzenimizin bir parçası olmalıdır, anayasamızın en temel kaidesine dönüşmelidir. Ruh kendisi için yeni biçimler, katı olmayan türde hareket biçimleri, özel mülkiyete dönüşmeyen, sömürü ya da kibir ile değil sadece güvence ile çalışma imkânı sağlayan sahipliği, kendinden değil ticaret ile ilişkisi bakımından değer taşıyan ve de kullanımı için koşulları içeren, günümüzde ölümsüz ve öldürücü iken süresi dolabilen ve tam da bu yüzden canlılık kazanan bir takas aracı yaratacaktır.
Ruh her zaman hareket etmekte ve yaratmaktadır ve yarattığı her zaman yetersiz olacaktır ve mükemmellik hiçbir zaman imge ya da fikir olması dışında bir vakıa olmayacaktır. Tek kalemde standart kurumlar yaratmayı istemek boş ve yanıltılmış bir çaba olacak, sömürü ve tefecilik için her olasılığı otomatik olarak dışarıda bırakacaktır.
Aramızda yaşama sahip olmak yerine ölümü pekiştirdik. Her şey bir nesneye ve objektif bir puta indirgendi. Güven ve mütekabiliyet yozlaşarak sermayeye dönüştü. Ortak çıkar devlet ile ikame edildi. Davranışımız, ilişkilerimiz esnek olmayan şartlara dönüştü ve orada burada korkunç kırılmalar ve kargaşalarla uzun zaman aşımlarından sonra bir devrim patlak vermiş, bu da dolayısıyla ölüm, yaşamadan ölen kurumlar ve katı, değiştirilemez gerçeklikler üretmiştir. Şimdi tesis edilebilecek tek ilkeyi, temel sosyalist kavrayışla örtüşen ilkeyi (bir eve, o evde çalışma ile üretilenden daha fazla olan hiç bir tüketici değeri girmemelidir çünkü insan dünyasında tek başına çalışmanın haricinde hiçbir değer yaratılmaz), ekonomimizde yerleştirerek tam iş yapalım. Kim vazgeçmek isterse ya da hiçbir şey sunmak istemezse o şekilde davranabilir, bu onun hakkıdır ve bu ekonomiyi de ilgilendirmez fakat hiç kimse koşullardan dolayı mülksüz kalmışsa hiç bir şey yapmaya zorlanmamalıdır. Yine de bu ilkenin tekrar uygulanması için araçları her yerde farklı olacaktır ve bu ilke sadece tekrar tekrar yeniden uygulandığı müddetçe yaşayacaktır.
Marksistler yeryüzünü sermayeye bir tür eklenti olarak görmüş ve bununla ne yapacağını hemen hiç bilememiştir. Gerçekte sermaye birbirinden oldukça farklı iki şeyden oluşur: birincisi, toprak ve toprağın ürünleri, parseller, binalar, makineler, aletler ki toprağın parçası olduğu için “sermaye” olarak adlandırılmaması gerekir; ikincisi insanlar arasındaki ilişki, birleştirici ruh. Para ya da takas aracı yardımıyla tüm muayyen malların uygun bir biçimde (bu durumda doğrudan diğeri için) ticaretinin yapılabildiği, doğrudan genel mallar için geleneksel bir sembolden başkaca bir şey değildir.
Bunun sermaye ile doğrudan hiç bir ilgisi yoktur. Sermaye bir takas aracı değildir ve bir sembol değil bir olasılıktır. Çalışan birinin ya da grubun özel sermayesi, muayyen bir zaman diliminde muayyen ürünler üretme olasılıklarıdır. Bunun için kullanılan maddi gerçeklikler, öncelikle, kendisinden daha fazla yeni ürünlerin işlenebileceği materyallerdir – toprak ve toprağın ürünleri -; ikincisi, çalışılan aletlerdir ( ayrıca toprağın ürünleridir); üçüncüsü, çalışma sırasında işçilerin tükettiği yaşam gereksinimleri, yine toprağın ürünleridir. Kişi sadece tek bir üründe çalıştığı müddetçe, o ürünü üretim sırasında ve üretim için ihtiyaç duyduğu ürün ile takas edemez; fakat çalışan tüm insanlar bu beklenti ve gerilim halindedir. Sermaye, şimdi, yalnızca umulan ürünün beklentisi ve peşin ödemesidir, itibar ve mütekabiliyet ile tümüyle aynıdır. Adil takas ekonomisinde iş talebi olan her şahıs ya da müşterileri olan her üretim grubu açlıkları ve elleri için maddi araçları, yeryüzünü ve yeryüzünün ürünlerini alır. Çünkü hepsinin mütekabil ihtiyaçları vardır ve her biri bir diğerine kendi beklenti ve gerilimden ortaya çıkan gerçeklikleri sağlar; böylelikle bir kez daha olasılık ve hazırlık gerçekliğe dönüşür vs. Dolayısıyla sermaye bir şey değildir; toprak ve ürünleri bir şeydir. Geleneksel görüş, şeyler dünyasının tümüyle müsaade edilemez ve etkili bir biçimde yanlış kopyası olduğu şeklindedir. Sanki tek ve sadece topraklardan oluşan dünya, bir şey olarak sermayenin dünyası olarak da vardı. Buna göre olasılık, ki sadece gerilim ilişkisidir, bir gerçekliğe dönüşür. Sadece bir tane objektif gerçeklik vardır, o da topraktır. Genellikle sermaye olarak adlandırılan geri kalan her şey ilişki, hareket, dolaşım, olasılık, gerilim, itibar ya da bizim adlandırdığımız gibi ekonomik işleviyle birleştirici ruhtur. Bu elbette sevgi ve nezaket gibi amatörce arzı endam etmeyecektir fakat Proudhon’un takas bankası olarak adlandırdığı amaca yönelik organları kullanacaktır.
İçinde bulunduğumuz zamana kapitalist çağ dediğimizde, bu ifade, birleştirici ruhun artık ekonomide hüküm sürmediği, fakat nesne-putun yani gerçekte bir şey olmayan bir şeyin hüküm sürdüğü, bazı şeylerin gerçekten bir şey olmadığı fakat hiç olduğu bir şey için yanlışlık yapıldığı anlamına gelir.
Bir şey olduğu düşünülen bu hiçbir şey, zengin adamın evine pek çok somut gerçeklik getirir, çünkü çok değerli [Geltung] olduğu düşünülen paradır [Geld]. Ve bu hiçbir şey söz konusu gerçeklikleri iktidar konumuna getirir. Hepsi de hiçbir şeyden değil topraktan ve yoksulun çalışmasından kaynaklanır. Çünkü ne zaman çalışma (iş) toprağa yaklaşmak istese ve nerede bir ürün bir emek aşamasından diğerine geçmek istese, tüketici sektörüne girebilmesinden önce, sahte sermaye kendisini tüm bu iş sürecine sokar ve küçük hizmetleri için sırf ödeme almakla kalmaz faiz de alır çünkü hareketsiz durmayı değil dolaşıma girmeyi çok ister.
Bir şey olduğu düşünülen ve birliğin kaybolan ruhunu ikame eden diğer bir hiçbir şey, yukarıda sık sık bahsedildiği üzere devlettir. İnsanlarla insanlar arasında, insanlarla toprak arasında, insanlar arasındaki hakiki bağ (karşılıklı çekim ve ilişki, özgür bir ruh) her nerede zayıflamışsa orada, bir engel, itiş, soğurma ve sıkıştırma olarak her yerde devreye girer. Hakiki karşılıklı çıkarın ve güvenin yerini alan sahte sermayenin vampir-benzeri yağma gücünü ifa edememesi, mülk sahipliğinin güç tarafından, devlet, devlet yasaları, yönetimi ve idaresi tarafından desteklenmiyor olsa bile haraç koyamaması gerçeği ile de ilgili olmalıdır. Fakat kişi hiç unutmamalıdır ki tüm bunlar – devlet, yasalar ve yöneticiler – insanlar için – yaşam ve eziyet imkânlarından yoksun oldukları ve birbirlerine şiddet uyguladıkları için – diğer bir deyişle insanlar arasındaki güç için sadece birer isimdirler.
O halde doğru sermaye tanımı verildikten sonra “sermaye” teriminin pek de doğru olmadığını bu bölümde gördük çünkü bu terim hakiki sermayeyi değil sahte sermayeyi belirtmektedir. Fakat biri insanlar için gerçek bağları çözmek, kabul edilmiş sözcükleri ilk kez kullanmak istediğinde bu hükümsüz de kılınamaz. Burada olan da budur.
Bu bakımdan işçiler hiç sermayeleri olmadıklarını anladığı zaman, düşündüklerinden çok daha farklı bir biçimde haklı olurlar. Sermayelerin sermayesinden, realite olan tek sermayeden – gerçi realite bir şey olmasa da – ruhtan yoksundurlar. Bu imkândan ve tüm yaşam önkoşulundan vazgeçirilmiş olan hepimiz gibi tüm yaşamların maddi koşulu da yani toprak da ayaklarının altından alınıp götürülmüştür.
Bu yüzden toprak ve ruh – sosyalizmin çözümüdür.
Ruh tarafından zapt edilen insanlar ilk önce toplum için ihtiyaç duydukları tek dışsal koşul olarak toprağı arayacaktır.
Sosyalizm bunun tersine çevrilmesidir. Sosyalizm yeni bir başlangıçtır. Sosyalizm doğaya geri dönüştür, ruhun yeniden bağışlanması, ilişkilerin yeniden kazanılmasıdır.
İnsanların ürünlerini dünya pazarında ve kendi ulusal ekonomilerinde takas ettiğinde toprağın da hareketli kılındığını çok iyi biliyoruz. Toprak uzun zamandır menkul kıymetler piyasasının nesnesine, kâğıda dönüştürülmüş durumdadır. İnsanların kendi dünya pazarlarında ve ulusal ekonomilerinde bir ürünü denk bir ürün ile takas edebilmeleri halinde, diğer bir deyişle daha büyük grupların kendi tüketimlerini ve olağanüstü kredilerini birleştirerek kendilerine olanak tanımaları halinde, bu kesinlikle sonuç verecektir, kendi kullanımları için kapitalist piyasaya başvurmaksızın yeni materyallerden giderek artan miktarlarda sanayi ürünü üretebileceğini de biliyoruz. Bundan sonra insanların zaman içerisinde sadece toprak ürünlerini değil artan bir şekilde toprağın kendisini satın alabilir hale geleceğini biliyoruz. Bu tür güçlü tüketici-üretici-birliklerin sadece kendi karşılıklı kredilerini değil nihayetinde kayda değer para sermayesini de kontrol edeceğini biliyoruz. Fakat insanlar sadece bununla tatmin olsaydı, nihai kararı yalnızca tehir ederlerdi. Toprak sahipleri toprakta büyüyen veya toprak altından elde edilen her şey üzerinde, tüm insanların yiyeceği ve sanayi hammaddeleri üzerinde bir tekele sahiptir. Devletin ve para-sermayenin daima genişleyen kısmının temelleri, toprağın özel sahipliği kaldırıldığında ve mütekabiliyet sosyalist sermaye biçimi olarak gösterildiğinde yıkılır. Fakat bu noktaya ulaşmadan önce tüketici-üretici-kooperatifleri tarafından kapitalist ticaret ve endüstri ne kadar yok edilirse, devlet ve para-kapitalizmi de toprak ileri gelenlerinin tarafında o kadar güçlü yer alacaktır. Arazi sahipliği sektörü kooperatiflere kendi üretimleri için otomatik olarak tedarik sağlamayacak, bilakis ürünlerinin fiyatını neredeyse satın alınamayacak yüksek fiyat seviyelerinde artıracaktır. Zira tıpkı sermayenin de aynı şekilde sadece hayali bir hakiki cesamete sahip olması gibi toprak sadece görünüşte akışkan ya da kâğıttır. Karar anında toprak gerçekte ne ise ona dönüşür: sahiplenilen ve alıkoyulan fiziki doğanın bir parçası.
Sosyalistler toprak sahipliğine karşı mücadeleden kaçınamaz. Sosyalizm için mücadele toprak için mücadeledir; toplumsal mesele tarımsal bir meseledir.
Şimdi Marksistlerin proleterya teorisinin nasıl muazzam bir yanlış olduğu da görülebilir. Devrim bugün olsaydı, ne yapılacağına ilişkin halkın hiçbir tabakasının bizim sanayi proleterlerininkinden daha az fikri olmazdı. Serbest kalma için duydukları özlem açısından – zira serbest kalmanın ve soluklanmanın hasretini çekmektedirler fakat hangi yeni ilişkileri ve koşulları tesis etmek istediklerine dair çok az fikirleri vardır – elbette Herwegh’in eski sloganı çok çekicidir “İşin adamı, uyan! Gücünü bil! Senin güçlü kolun durursa, tüm çarklar durur”. Bu deyiş cazibelidir, olgusal gerçeklere genel bir ifade veren her şey gibi ve bu bakımdan mantıklıdır. Genel grevin berbat bir kaos üreteceği, işçiler eğer kısa bir süre bile olsa dayanabilirlerse kapitalistlerin teslim olmak zorunda kalacağı oldukça doğrudur.
Fakat bu çok büyük bir “eğer”dir ve bugün işçiler, devrimci bir genel grev durumunda kendilerine yiyecek sağlamakla ilgili muazzam zorluklara ilişkin yeterli netlikte bir resme neredeyse hiç sahip değillerdir. Yine de ani, kapsayıcı, şiddet hamleli bir genel grev devrimci sendikalara belirleyici bir gücü şüphesiz verir. Devrimden sonraki gün, sendikalar fabrikaları ve atölyeleri işgal edecek ve dünya kâr-piyasası için özdeş ürünler üretmeye devam etmek zorunda kalacak, tasarrufları ve kârları kendi aralarında bölüşecektir – ve elde ettikleri tek sonucun durumlarının daha da kötüleşmesi, üretimin durması ve tam bir imkânsızlık olduğunu görünce şaşıracaklardır.
Kâr-kapitalizminin takas ekonomisini, doğrudan sosyalist takas ekonomisine dönüştürmek tümüyle imkânsız hale gelmiştir. Bu aktarımın birden yapılamayacağı apaçıktır; eğer tedricen uygulama için bir girişimde bulunulursa, sonuç, devrimin en berbat şekilde parçalanması, hızla müteakip taraflar arasında en vahşi mücadelelerin yaşanması, ekonomik kaos ve politik despotizm olacaktır.
Ürünlerin imalatında ve dağıtımında adalet ve akıldan çok fazla uzaklaştırıldık. Her tüketici bugün tüm dünya ekonomisine bağımlıdır çünkü kâr ekonomisi tüketici ile ihtiyaçları arasına konmuştur. Yediğim yumurtalar Galiçya’dan, tereyağı Danimarka’dan, et Arjantin’den, ekmeğim için tahıl da Amerika’dan, takım elbisem için yün Avustralya’dan, gömleğimin pamuğu, botlarım için deri ve gerekli tabaklama malzemeleri, masa, sandalye, sıra, vs için tahta, hepsi Amerika’dan gelmektedir.
Zamane insanlar ilişkilerini kaybetmişler ve sorumsuzlaşmışlardır. İlişki, insanları bir araya getiren ve onların ihtiyaçlarını karşılamak için birlikte çalışmasını sağlayan bir çekimdir. Bu ilişki, ki onsuz yaşayan insanlar olamayız, dışsallaştırılmış ve şeyleştirilmiştir. Tüccar ürünlerini kimin satın aldığını umursamaz; proleterya ne yaptığını veya nerede çalıştığını umursamaz; teşebbüsün doğal ihtiyaçları karşılama amacı yoktur; teşebbüsün tüm ihtiyaçları karşılayabilecek, düşünmeden, mümkün mertebe çalışmadan, diğer bir deyişle mümkün mertebe tabi kılınan öteki insanların çalışmasıyla, parayla, şeyleri mümkün olan en büyük miktarlarda elde etme şeklinde yüzeysel bir amacı vardır. Para ilişkileri yutmuştur ve dolayısıyla bir şeyden daha fazlasıdır. Amaçlı bir şeyin işareti, ki doğa dışında suni olarak işlenmiştir, artık büyüyememesi, çevresinden malzeme veya enerji çıkaramayıp sakin bir şekilde tüketilmeyi beklemesi, kullanılmadığı takdirde er ya da geç bozulmasıdır. Büyüyen şey kendi hareketine ve kendi nesline sahip olup bir organizmadır. Ve bu bakımdan para suni bir organizmadır; büyür, döl üretir, her nerede olursa olsun çoğalır ve ölümsüzdür.
Fritz Mauthner (Dictionary of Philosophy) “Tanrı” kelimesinin aslen “put” kelimesi ile özdeş olduğunu ve her ikisinin de “dökme (metal)” anlamına geldiğini göstermiştir. Tanrı insanlar tarafından yapılarak hayat bulan, insanların yaşamını kendisine çeken ve sonunda tüm insanlıktan daha güçlü bir hale dönüşen bir üründür.
İnsanoğlunun bugüne kadar fiziken yarattığı tek “dökme metal”, tek put, tek Tanrı paradır. Para sunidir ve canlıdır, para parayı doğurur ve para ve para ve para yeryüzündeki tüm güce sahiptir.
Kim sosyalizm için bir şeyler yapmak isterse, sezilen ve fakat bilinmeyen neşe ve mutluluğun önsezisinden işe koyulmalıdır. Hala öğreneceğimiz çok şey var: çalışma neşesi, ortak çıkar neşesi ve karşılıklı sabır neşesi. Her şeyi unuttuk yine de hepimiz içimizde onu hala hissediyoruz.
Ancak bunu göremeyen, bugün de paranın, bu Tanrının insandan çıkmış ve yaşayan bir şeye dönüşmüş, bir şey-olmayanın, ruhtan başka bir şey olmadığını, paranın deliliğe dönüşen yaşamın anlamı olduğunu hala göremez. Para servet ihdas etmez, para servettir; kendi başına (per se) servettir, para hariç hiç kimse zengin değildir. Para gücünü ve yaşamını başka bir yerden alır; para bunları yalnızca bizden edinir; parayı zengin ve bereketli bir biçimde üretken kıldıkça kendimizi, hepimizi yoksullaştırırız ve baltalarız. İnsan kadınlardan yüz binlercesinin artık anne olamadığı neredeyse abartısız bir doğruya dönüşmüştür. Çünkü korkunç para tıpkı bir vampirin erkek ve kadından hayvan sıcaklığını ve erkek ve kadının damarlarından kanını emdiği gibi döl ve sert metal verir. Biz hepimiz dilencileriz ve yoksul garibanlarız ve budalayız çünkü para Tanrıdır ve çünkü para yamyama dönüşmüştür.
Sosyalizm bunun tersine çevrilmesidir. Sosyalizm yeni bir başlangıçtır. Sosyalizm doğaya geri dönüştür, ruhun yeniden bağışlanması, ilişkilerin yeniden kazanılmasıdır.
Bizim neden çalıştığımızı öğrenmekten ve bunu uygulamaktan başka sosyalizme giden başka bir yol yoktur. Günümüz insanlarının ruhlarını sattığı Tanrı ya da şeytan için değil, ihtiyaçlarımız için çalışıyoruz. Çalışma ve tüketim arasındaki bağlantının yeniden yapılanması: işte bu sosyalizmdir. Tanrı şimdilerde çok güçlü ve her şeye kadir hale gelmiştir ki bundan böyle yalnızca teknik bir değişim, takas sisteminde reform ile kaldırılamaz.
Bu yüzden sosyalistler üyelerinin ihtiyaç duyduğunu üreten yeni topluluklar oluşturmalıdır.
Ne insanoğlunu bekleyebiliriz ne de bireyler olarak içimizdeki insanlığı bulup yeniden yaratmadığımız sürece, ortak bir ekonomi ve adil bir takas sistemi için, insanoğlunun birleşmesini bekleyebiliriz.
Her şey bireyle başlar ve her şey bireye bağlıdır. Günümüzde bizi çevreleyen ve zincirleyen şeylerle kıyaslandığında sosyalizm, insanların bugüne kadar üstlenmiş olduğu en devasa görevdir. Bu görev cebir ve zekâ da dâhil dışsal çarelerle gerçekleştirilemez.
Başlangıç noktası olarak biraz yaşamı, yaşayan ruhun dışsal biçimlerini içeren pek çok şeyi hala kullanabiliriz. Eski ortak mülkiyetin kalıntılarına, çiftçilerin ve tarla işçilerinin yüzyıllar önce özel mülkiyete geçmiş olan, asli ortak mülkiyet anılarına sahip topluluklarından ve de tarla ve zanaat işleri için ortak ekonomiyi hatırlatan geleneklerden faydalanılabilir. Çiftçinin kanı pek çok kent proletaryasının damarlarında hala dolaşmaktadır; Kent proletaryası bunu tekrar dinlemeyi öğrenmelidir. Amaç, hala çok uzak olan amaç, bugün genel grev olarak diğer bir deyişle, başkaları, zenginler, putlar ve canavarlık için çalışmayı reddetmek şeklinde adlandırılmaktadır. Genel grev – fakat elbette ki bugün ilan edildiği şekilde ve anlık başarısının çok belirsiz ve nihai başarısızlığının mutlak kesin olduğu başkaldırı ile birlikte kollar çapraz tutulu pasif genel grevden farklı olan genel grev – kapitalistlere şöyle seslenir: “En uzun kimin dayanabileceğini görelim!” Genel bir grev, evet! Fakat aktif olan bir grev, zaman zaman devrimci genel grevle ilişkili, sade dilde “yağmalama” denilenden çok farklı bir eylem. Aktif genel grev yalnızca çalışan insanların faaliyetlerinin, emeklerinin bir gıdımını bile başkalarına vermeyi reddedebildiği, sadece kendi ihtiyaçları, kendi gerçek ihtiyaçları için çalıştığı zaman muzaffer olacaktır. Bu hala çok uzaktır – fakat sosyalizmden hala çok uzak olduğumuzun, uzun, çok uzun bir yola başladığımızın farkında olmayan kim? İşte bu yüzden Marksizmin can düşmanıyız: çünkü Marksizm çalışan insanların sosyalizmle başlamalarını engellemiştir. Tamah ve zorluğun taşlaşmış dünyasından bizleri çıkaracak olan sihirli sözcük “grev” değil, “çalışmak”tır.
Tarım, endüstri ve zanaat, akli ve fiziki çalışma, öğretme ve çıraklık sistemi yeniden birleştirilmelidir; Peter Kropotkin bunu başarma yöntemlerine dair kendi kitabı Tarla, Fabrika ve Atölye’de çok değerli şeyler söylemiştir.
Halktan, tüm halktan, tüm halkımızdan umudumuzu kesmemeliyiz. Elbette bugün halklar yoktur. Devlet ve para halkın, diğer bir deyişle ruhla birleşmiş insanların yerini alırken bireyler bölünmüş insan parçalarına indirgenmiştir.
Yalnızca ilerlemeci ve ruhsal olan bireyler bir kez daha halkın ruhu ile dolduğu zaman, halkın ön bir biçimi yaratıcı insanlarda yaşadığında ve yürekleri, akılları ve elleri ile hakikatte gerçekleşme talep ettiğinde Halk, varlığa döndürülebilir.
Sosyalizm, her tür bilgiyi gerektirse de bir bilim değildir – doğru yolu yürümek adına, hurafeyi ve yanlış yaşamı terk etmek için gerekli bir koşuldur. Bununla birlikte sosyalizm kesinlikle bir sanat, canlı malzemeyle inşa eden yeni bir sanattır.
Şimdi, tüm sınıflardan kadınlar ve erkekler halka varmak için halkı terk etmeye çağrılmaktadır.
Çünkü işte görev budur: halktan umudu kesmemek fakat aynı zamanda halkı beklememek. Her kim içinde taşıdığı halk cevherine hakkını verirse, her kim kendisi gibi başkaları ile bu doğmamış tohumun ve basıncın hayali biçiminin hatırına, sosyalist düzeni gerçekleştirmek için yapılabilecek her şeyi gerçeğe dönüştürmek amacıyla birleşirse halkı halka gitmek üzere terk eder.
Sosyalizm, kendisi için birleşen, var olan adaletsizlik için en derinden tiksinti ve hakiki bir toplum oluşturma için en güçlü arzuyu ve özlem hissini duyanların sayısına bağlı olarak farklı bir gerçekliğe dönüşecektir.
O halde sosyalist haneleri, sosyalist köyleri, sosyalist toplulukları kurmak için birleşelim.
Kültür herhangi bir özel teknoloji biçimine ya da ihtiyaçların tatminine değil, adaletin ruhuna dayanır.
Sosyalizm çevremizde ve içimizde berbat koşullar yüzünden acı çeken herkesin davasıdır ve çoğu sınıf yakında herkesin bugün şüphe ettiğinden daha çok acıya katlanacaktır. İşçi birlikleri dâhil hiç kimse ahlak ve kendi kefareti açısından parasını tek kalemde vermek ve bu para ile sosyalizmin başlangıcı için toprağı özgürleştirmek dışında sahip olduğu parası ile daha iyi bir şey yapamaz. Toprak özgür olduğunda hiç kimse bu toprağın satın alındığını söyleyemeyecektir
Kim sosyalizm için bir şeyler yapmak isterse, sezilen ve fakat bilinmeyen neşe ve mutluluğun önsezisinden işe koyulmalıdır. Hala öğreneceğimiz çok şey var: çalışma neşesi, ortak çıkar neşesi ve karşılıklı sabır neşesi. Her şeyi unuttuk yine de hepimiz içimizde onu hala hissediyoruz.
Sosyalistlerin kapitalist pazar ile mümkün mertebe irtibatlarını kestiği ve dışarıdan hala gelmesi gereken değer kadar ihracat yaptığı bu yerleşimler sadece küçük başlangıçlardır ve denemelerdir. Böylelikle insan kitleleri, topluluğun yüreğindeki neşe, kendisi ile mutmain yeni ilkel saadete imrenme ile üstesinden gelecektir ki bunlar ülke üzerinde parlamalıdır.
Gerçeklik olarak sosyalizm yalnızca öğrenilebilir; sosyalizm, tüm yaşam gibi bir girişimdir. Şiirsel sözcükler ve betimlemelerle biçimlendirmeye çalıştığımız her şey – işteki çeşitlilik, akli çalışmanın rolü, en uygun ve en az sorgulanabilir takas aracı biçimi, hukuk yerine sözleşmenin takdimi, eğitimin yenilenmesi, tüm bunlar gerçekleştirme eyleminde gerçeğe dönüşecek ve kesinlikle önceden belirlenmiş bir şablona göre düzenlenecektir.
Muhtemelen ileride, düşünce ve tahayyülde net olarak ortaya konmuş biçimlere sahip toplulukları ve sosyalizm topraklarını beklemiş ve öngörmüş olan kişileri hatırlayacağız. Realite kendi bireysel oluşumlarından farklı görünecektir fakat onların bu imgelerinden kaynaklanacaktır.
Burada Proudhon’u ve onun keskin bir biçimde tanımladığı, sözleşme ve özgürlük ülkesine dair asla belirsiz olmayan tasavvurlarını hatırlayalım. Henry George, Michael Flürscheim, Silvio Gesell, Ernst Busch, Peter Kropotkin, Elise Reclus ve başka pek çok kişi tarafından görülmüş ve tarif edilmiş birçok iyi şeyi hatırlayalım.
Hoşumuza gitse de gitmese de geçmişin varisleriyiz; gelecek nesillerin bizim varislerimiz olması için irade toplayalım ki böylece tüm yaşamımızda ve eylemlerimizde gelecek nesilleri ve çevremizdeki insan kitlelerini etkileyelim.
Bu tümüyle yeni bir sosyalizm, yeniden yeni olan bir sosyalizmdir; zamanımız açısından yeni, ifade açısından yeni, geçmişe dair görüşü açısından yeni, pek çok ruh halleri açısından da yenidir. Neyin var olduğuna yeni bir bakışla bakmamız da gerekmektedir: insan sınıflarına, kurumlara ve geleneklere yeniden bakmalıyız. Şimdilerde köylüleri tümüyle yeni bir ışık altında görüyoruz ve bize nasıl muazzam bir görev (onlara konuşmak, aralarında yaşamak ve içlerinde solan ve körelen şeyleri – dini, dışsal ya da yüce bir güce inanç değil, yaşadığı müddetçe birey insanoğlunun kendi içindeki gücüne ve mükemelleştirilebilirliğine inanç – canlandırmak ve yeniden diriltmek görevi) bırakıldığını biliyoruz. Köylünün ve toprak sahibi olmaya sevgisinin nasıl korkulan olduğunu [biliyoruz]: köylülerin çok fazla toprağı yoktur, çok az toprağı vardır ve bu onlardan alınmamalıdır, onlara verilmelidir. Fakat elbette herkes gibi onların da her şeyden önemlisi ihtiyaç duyduğu şey ortak, komünal ruhtur. Ancak onlarda bu ruh, kentli işçilerdeki kadar çok gömülmüş değildir. Sosyalist yerleşimcilerin sadece mevcut köylere gidip oralarda yaşamaları gerekmektedir ve canlanabilecekleri ve on beşinci ve on altıncı yüzyılda içlerinde olan ruhun bugün bile yeniden uyandırılabileceği görülecektir.
insanlara bu sosyalizmden yeni bir dille bahsedilmelidir. Burada birinci, ilk girişimde bulunulmaktadır. Bizler, bizler ve başkaları bunu daha iyi yapmayı öğreneceğiz. Bizler ruhsuz sosyalist biçim olan kooperatiflere ve amaçsız cesaret olan sendikalara sosyalizmi getirmek istiyoruz.
İstesek de istemesek de konuşma ile kalmayacağız; daha ileri gideceğiz. Şimdiki zaman ile gelecek zaman arasında bir boşluk olduğuna artık inanmıyoruz; biliyoruz: “Amerika ya buradadır ya da hiçbir yerdedir”. Şimdi, şu anda yapmadığımız ne varsa onu hiçbir zaman yapmayacağız.
Tüketimimizi birleştirebilir ve her tür paraziti yok edebiliriz. Kendi tüketimimiz için mal üretmek üzere bir sürü zanaat ve endüstri tesis edebiliriz. Bunda, kooperatiflerin şimdiye kadar ilerlediğinden daha ileriye gidebiliriz, zira onlar kapitalist-yönetimli teşebbüs ile rekabet etme fikrinden hala kurtulamıyorlar. Onlar bürokratik, onlar merkeziyetci; işverene dönüşmenin ve sendikalar üzerinden işçileri ile sözleşme aktetmenin dışında kendilerine yardım edemezler. Tüketici-üretici-kooperatifte her bir kişinin kendisi için hakiki bir takas ekonomisi içerisinde çalıştığı, bu ekonomi içerisinde kârlılığın değil işin verimliliğinin belirleyici olduğu; pek çok teşebbüs biçiminin, ör. küçük teşebbüsün, kapitalizmde kârsız olsa da burada tamamen verimli olduğu ve sosyalizmde hoş karşılandığı onların aklına gelmez.
Siz ressamlar, şairler, müzisyenler bunu biliyorsunuz ve yeni halklardan çıkacak olan gücün ve şevkin ve tatlılığın sesleri şimdiden sizden bahsediyor. Tüm kimsesizliğimizde parçalanmış genç insanlar yaşıyor, sağlam insanlar, eski insanlar, test edilmiş ve onaylanmış, asil kadınlar:
Yerleşimler kurabiliriz, gerçi bunlar bir çırpıda kapitalizmden tümüyle kaçamazlar. Fakat biz sosyalizmin bir yol, kapitalizmden uzak bir yol olduğunu ve her yolun bir başlangıcının olduğunu biliyoruz. Sosyalizm, kapitalizmden çıkmayacaktır, ondan uzakta büyüyecektir; kendisini kapitalizme kapatacaktır.
Toprak satın alma aracı ve bu yerleşimlerin ilk işletim fonları, sendikalar ve bize katılan işçi grupları vasıtasıyla ve bize ya tamamen katılmış ya da en azından davamıza katkıda bulunan zengin adamlar kanalıyla tüketimlerimiz bir havuzda toplanarak elde edilecektir. Tüm bunları beklemekte ve bu beklentiyi ilan etmekte tereddüt etmiyorum. Sosyalizm çevremizde ve içimizde berbat koşullar yüzünden acı çeken herkesin davasıdır ve çoğu sınıf yakında herkesin bugün şüphe ettiğinden daha çok acıya katlanacaktır. İşçi birlikleri dâhil hiç kimse ahlak ve kendi kefareti açısından parasını tek kalemde vermek ve bu para ile sosyalizmin başlangıcı için toprağı özgürleştirmek dışında sahip olduğu parası ile daha iyi bir şey yapamaz. Toprak özgür olduğunda hiç kimse bu toprağın satın alındığını söyleyemeyecektir – kendisi de bunu hissetmeyecektir bile -. Çok titiz olmayın, siz işçiler: ayakkabı, pantolon, patates, ringa balığı satın alıyorsunuz; siz, çalışan ve acı çeken insanlar, talihinizin şu ana kadar size oynattığı rol ne olursa olsun, kendi özgürlüğünüzü adaletsizlikten satın almak için gücünüzü bir araya toplamanız ve şu andan itibaren kendi topluluğunuz için ihtiyacınız olanı kendi toprağınız üzerinde yapmanız güzel bir başlangıç olmaz mıydı?
Unutmayalım: eğer doğru ruha sahipsek, o zaman toplum için ihtiyaç duyduğumuz her şeye sahibizdir: bir şey hariç: toprak. Toprak için açlık başınıza gelmeli, siz büyük şehrin insanları!
Kendi kültürleri ile sosyalist koloniler toprakta her yerde, kuzeyde, güneyde, doğuda ve batıda, kâr ekonomisinin süfliliğinin ortasında, her ilde dağıldığında ve görüldüğünde, tarifsiz fakat sessiz tutumlarında yaşama sevinci hissedildiğinde imrenme giderek artacaktır. O zaman, inanıyorum ki halk ilerleyecektir. Halk görmeye, bilmeye ve emin olmaya başlayacaktır. Dış görünüşte sosyalistçe, müreffeh ve keyifli yaşamak için sadece tek bir şey eksik olacaktır: toprak. Ve ardından halklar toprağı özgür kılacak ve artık sahte tanrı için değil insanlar için çalışacaktır. Sonra? Sadece başla: en küçük ölçekte ve en az sayıda insan ile başla.
Devlet, diğer bir deyişle hala cahil olan kitleler, imtiyazlı sınıflar ve her ikisinin de temsilcileri, icrai ve idari kast, bu işe başlayanların yolu üzerinde en büyük ve en küçük engelleri yerleştirecektir. Bunu biliyoruz.
Tüm bu engeller, eğer gerçek engeller iseler, onlarla bizim aramızda en küçük bir boşluk bırakılmaması için yakın ve bir arada durmamız halinde yok edilecektir. Bunlar artık sadece beklentilerde, hayallerde, korkulardaki engellerdir. Bunu şimdi görüyoruz: zamanı geldiğinde yolumuzu her tür engelle kapatacaklardır – ve bu yüzden bizler bu arada hiçbir şey yapmamayı seçeceğiz.
Köprüyü, köprüye geldiğimizde geçeceğiz! Şimdi ileri doğru hareket edelim ki böylece çoğalalım.
Hiç kimse halka şiddet uygulayamaz, bu halkın kendisi hariç.
Ve halkımızın büyük bir kısmı adaletsizliğin ve kendilerine bedenen ve ruhen zarar verenin tarafını tutacaktır çünkü ruhumuz yeterince güçlü ve ikna edici değildir.
Ruhumuz ateş almalı, aydınlatmalı, baştan çıkarmalı ve cezbetmelidir.
Konuşma bunu hiçbir zaman tek başına başaramaz; en güçlü, öfkeli ya da en nazik konuşma dahi yapamaz.
Sadece örnek, bunu başarabilir.
Örneklemeliyiz ve yol göstermeliyiz.
Örneklemek ve Fedakârlık ruhu! Geçmişte, günümüzde ve gelecekte, bu şekilde yaşamayı sürdürmenin imkânsızlığından dolayı her daim isyanda olan bu düşünceye fedakârlık üstüne fedakârlık yapılacaktır.
Şimdi, doğru yaşam biçimi için örnek sunmak üzere başka tür fedakârlıklar, kahramanca olmayan, sessiz, etkileyici olmayan fedakârlıklar yapmak gerekmektedir.
Sonra az olan çoğa dönüşecek ve çok olan da az olacak. Yüzlerce, binlerce, yüzbinlerce -çok az çok az!
Yine de engeller aşılacak zira doğru ruh sahibi olanlar kurarak en güçlü engelleri yok edecek.
Sosyalizmi inşa etmek için elinden geleni yapmak isteyen herkese çağrıda bulunuyorum. Sadece şu an gerçektir ve insanlar şu an yapmadığı her şeyi birden yapmaya başlamayacak, sonsuza dek yapmayacaktır. Hedef halktır, toplumdur, topluluktur, özgürlüktür, güzelliktir ve yaşam sevincidir.
Ve nihayet, nihayet çok uzun zamandır parlamış ve alevlenmiş olan sosyalizm, en sonunda ışık yayacak. Ve insanlar ve halklar büyük bir kesinlikle bilecekler: sosyalizm ve sosyalizmi gerçekleştirecek araçlar, tümüyle ve topyekûn, kendi içlerindedir, onların arasında bulunmaktadır ve sadece tek bir şeyden yoksundurlar: toprak! Ve toprağı özgür kılacaklar çünkü hiç kimse halka engel çıkarmayacak zira halk artık sosyalizme gölge etmeyecek.
Sosyalizmi inşa etmek için elinden geleni yapmak isteyen herkese çağrıda bulunuyorum. Sadece şu an gerçektir ve insanlar şu an yapmadığı her şeyi birden yapmaya başlamayacak, sonsuza dek yapmayacaktır. Hedef halktır, toplumdur, topluluktur, özgürlüktür, güzelliktir ve yaşam sevincidir. İnsanların slogan atmasına ihtiyacımız var; bu yaratıcı arzu ile dolmuş herkese ihtiyacımız var; eylem adamlarına ihtiyacımız var. Bu sosyalizm çağrısı, ilk başlangıcı yapmak isteyen eylem adamlarına ithaf olunur.
Bu kelimeleri ve kelimelerin arkasındaki hissiyatı hâlihazırda kendisine ithaf edildiği zaman duymamış olan herkese şimdi kısmen söylenmesine izin verin: insanların bizleri anlayabilmesi için benzeri pek çok fikri seslendirdiğimiz ve yanlış uygulanmış ya da yetersiz eğreti, güncel kelimeleri reddettiğimiz gibi, aynı durum bu kelimenin, sosyalizmin başına da gelebilir. Belki de bu çağrı daha iyi, daha derin ve daha ümit verici bir kelime bulma yolunun da başlangıcıdır. Herkes hâlihazırda bilmelidir ki sosyalizmimizin kırsal, pastoral barış ile sırf ekonomiye ve hayatın gerekleri için çalışmaya adanmış geniş bir yaşam arzusuyla ya da muhteşem rahatlıkla hiçbir ortak yanı bulunmamaktadır. Burada ekonomiden çok konuşuldu; ekonomi kendi yaşamımızın temelidir ve öyle dönüşmelidir ki hakkında az konuşulur hale gelsin. Selam olsun içinde olduğumuz bu zamanda hiç bir ekonomiye ve hiçbir mekâna katlanmayan siz avarelere, berduşlara ve serserilere. Selam olsun yaratıcılığı zamanı aşan sanatçılara. Selam olsun yaşamlarını soba borusunda pörsütmek istememiş siz eski savaşçılara! Bugünün savaş, savaş tehditleri ve vahşilik dünyasında ne varsa hepsi neredeyse tümüyle kimsesizlik ve tamahın yalnızca kaba bir maskesidir: kişilik, vefa ve şövalyelik ender bulunur hale gelmiştir. Selam olsun, hiçbir kelimenin dışarı çıkmadığı kalplerinin derinliklerinde önerileri olan siz kekemelere, siz sessiz olanlara: bilinmeyen yücelik, konuşulmayan mücadeleler, ruhun derinden acı çekişi, delişmen neşeler ve kederler şu andan itibaren hem bireyler hem de halklar açısından insanoğlunun talihi olacaktır.
Siz ressamlar, şairler, müzisyenler bunu biliyorsunuz ve yeni halklardan çıkacak olan gücün ve şevkin ve tatlılığın sesleri şimdiden sizden bahsediyor. Tüm kimsesizliğimizde parçalanmış genç insanlar yaşıyor, sağlam insanlar, eski insanlar, test edilmiş ve onaylanmış, asil kadınlar: orada burada, kendi bildiklerinden daha fazlası olan çocuk kalpli insanlar yaşıyor. Her birinin içinde bir gün yeni insanları ele geçirecek ve şekillendirecek ve ileri sürecek inanç ve büyük neşe ve büyük acının kesinliği yaşıyor. Acı, kutsal acı: gel, ah gel yüreklerimize! Bulunmadığın yerde barış asla olmayacak. Siz hepiniz – ya da o zamanlar çok mu azdınız?- rüyanın güldüğü ve ağladığı siz hepiniz, eylem soluyan siz hepiniz, içinizde derin coşkuyu hisseden siz hepiniz, günümüzde çevremizde olan hırpani saçmalık ve süflilik için değil sefalet ve zorluk denen dava ve delilik ve gerçek sıkıntı için umutsuzluğa kapılmak isteyen siz hepiniz, bugün yalnız olan ve içinde içsel bir biçim, imge ve bastırılmış yaratıcı enerji ritmi barındıran siz hepiniz, yüreklerinizden buyurabilen siz hepiniz: sonsuzluk adına, ruh adına, hakiki yol olmak isteyen imge adına insanoğlu helak olmasın. Bugün kendisine zaman zaman proletarya, zaman zaman burjuva, zaman zaman yönetici kast denen gri-yeşil, kalın çamur ve her yerde, yukarıda ve aşağıda bulunan tiksindirici kütleden başka bir şey değildir. İnsanlar tarafından çarpıtılan bu korkunç itici tamahın, doymuşluğun, yozlaşmanın bundan böyle bizi kirletmesine ve boğmasına izin verilemez: hepsi sosyalizme çağrılmaktadır.
Bu bir ilk sözdür. Daha da fazlası söylenmelidir. Söylenecektir. Burada çağrılan ben ve diğerleridir.
Çev: Nesrin Aytekin
https://itaatsiz.org/?p=5545
submitted by karanotlar to u/karanotlar [link] [comments]

canlı konuşma video

Leonardo Konuma - YouTube Canlı Konuşma 💫 - YouTube Canlı Konuşma - YouTube discordta canlı konuşma - YouTube Canlı konuşma Canlı konuşma ❤❤❤ YouTube Canlı Sohbet - YouTube Canlı konuşma Habertürk TV Canlı Yayın ᴴᴰ - YouTube

Keyifli ve eğlenceli konuşma ve görüşmelerinizi sitemiz aracılığıyla yaparak hiçbir ücrete tabi tutulmadan güzel vakitler geçirebilme imkanı için sitemizi mutlaka ziyaret ederek bilgi alabilme imkanınız olduğu unutmamakta yarar bulunmaktadır. Görüntülü sohbet odaları alanında en kaliteli, gerçekçi canlı sohbet sitesi.. SİTE ÖZELLİKLERİ Kameralı Sohbet Canlı Yayında Etkili Konuşma. Televizyonların haber programlarına bağlanan konukları izlediğinizde bir gün benim de bir kanala bağlanıp konuşmam gerekir dediğiniz oldu mu? Şimdilik olmasa da ileride olabilir diyorsanız, bu yazıyı okumalısınız. Bir haber programına bağlanıp sizden sorulan soruları yanıtlamanız istendiğinde yapabileceğiniz en iyi hazırlık Canlı sohbet, kameralı sohbet ve görüntülü sohbet etmenin hazzını en üst seviyede yaşayabilmek, zamanın nasıl geçtiğini anlamadan sosyalleşmeniz için size her türlü imkanı sunuyoruz! SALONA GİR -> > Sitemizin arayüzünü denemeden önce, 18 yaşından büyük olmanız gerektiğini hatırlatmak isteriz. Yasa gereği 18 yaşından küçükler sitemizi kullanamazlar, tespiti Bunu bilmeniz durumunda aslında dilediğiniz gibi de bir ortam da konuşma fırsatı elde etmiş olacaksınız. Canlı Sohbet Üyelik. Sitede yer almanız için istenenler arasında üyelik işleminin gerçekleşmesi var. Üyelik işleminin tamamlanmasından sonra canlı olarak da sohbet etmenin tadını çıkarabilirsiniz. Canlı sohbet için TRT Haberi canlı olarak internet üzerinden izleyin. Sitemizdeki yazı, resim ve haberlerin her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilmeden kullanılamaz. Canlı Alem internet sitemiz görüntülü ve birebir biçimde sesli olarak arkadaşlık kurma şansı tanıyor. Güvenli ve tamamen özel bir altyapı ile arkadaşlık hizmetini sunan ekibimiz, genel görüntülü konuşma odalarına ulaşımı ücretsiz bir biçimde sağlıyor. Günün her anında arkadaşlık hizmeti arz eden Canlı Alem OmeTV random sohbet odaları, canlı sohbet chat, kameralı sohbet, sesli sohbet chat. Türkiyenin Konuşma Siteleri ve Yazışma Siteleri üzerinden, Sohbet ve chat ortamlarında bunu yakalamak istiyorsanız ve reel hayatınıza da yansıtmak isterseniz, konusma sitesinde muhabbet etmeye devam edin. Sonuçlarını kendiniz de rahatlıkla görecek ve bize hak vereceksiniz. Hayat, www.Konusma.Net mekanında daha güzel gelecek size. Yaşama kaliteniz ve hayata bakış açınız Canlı Yayın Ve Görüntülü Konuşma sitemize öncelikle hoşgeldiniz sizlere canlı sohbet etmenin olanaklarını sunuyoruz.Yeni arkadaşlıklar kurarak sınırsız ücret ödemeden canlı sohbet edebilir görüntülü sesli mobil sohbet etmenin en güzel yeri olan sesli mobil canlı yayın ve kameralı konuşma özelliklerinden faydalanmak istiyorsanız sitemize ücretsiz giriş Hastv.NET görüntülü konuşma, kullanıcıların birbirlerini videolu bir şekilde arayıp sohbet ederek kullandıkları bir uygulamadır. Nedir ve ne zaman kullanılacaktır sorularının cevabını şuan vermek mümkün olmayan bu özellik yakın zamanda Hastv.NET tarafından yapılan bir haber ile verildi. Whatsapp ve Facebook gibi bir çok sosyal medya programında kullanılan

canlı konuşma top

[index] [1657] [5045] [8582] [9354] [3012] [2552] [4873] [2532] [7364] [339]

Leonardo Konuma - YouTube

This video is unavailable. Watch Queue Queue. Watch Queue Queue Canlı. Skip navigation Sign in. Search. Loading... Close. This video is unavailable. Watch Queue Queue. Watch Queue Queue. Remove all; Disconnect; The next video is starting stop. Loading ... About Press Copyright Contact us Creators Advertise Developers Terms Privacy Policy & Safety How YouTube works Test new features Press Copyright Contact us Creators ... Haberturk TV YouTube Kanalına Abone Ol http://hbr.tk/QNhqSs http://twitter.com/HaberturkTV http://www.haberturk.tv http://facebook.com/HaberturkTV ... Masal Park Kahramanlar dünyası https://www.youtube.com/watch?v=ChtgA-XCcQs&t=11s Prenses kostümleri Challenge https://www.youtube.com/watch?v=BWHy-3lnKKA&t=... Oi, eu sou o Leonardo Konuma e sejam todos muito bem-vindos ao meu canal. Sou brasileiro, paraense, sansei do olho redondo e cabelo crespo, publicitário, can... Arkadaşlar videoda haberdar olmak istiyorsanız abone olmayı bildirim açmayı unutmayın. #AZScreenRecorder #liveİnanılmaz anlarınızı AZ Screen Recorder üzerinden canlı yayınlayın. Ekranınızı kaydetmek ve canlı yayın yapmak kolaydır. İndirme bağla... mrb ben berat bugün discordta canlı konuşma yapacam Sevdiğiniz videoların ve müziklerin keyfini çıkarın, orijinal içerik yükleyin ve tümünü YouTube'da arkadaşlarınızla, ailenizle ve dünyayla paylaşın.

canlı konuşma

Copyright © 2024 hot.playrealmoneybestgames.xyz